Çalma Listeleri

Ev Hediyesi #8: Batıkan Baksı

Ev Hediyesi sekizinci bölümüyle huzurlarınızda! Bu haftaki konuğumuz; Marmara İletişim Fakültesi’nden, gelenekselleşmiş Pentagram Bostancı konserlerinden ve müzik yazılarından tanıdığım dostum Batıkan Baksı


Ben şu yaşımda müzikle tanıştım, sonra hayatım değişti…” klişesinden hiç hoşlanmadım hayatım boyunca. Çünkü insan doğduğu ân, hatta doğduğu ânı da bırakın; daha anne karnındayken müzikle tanışıyor. Bazıları duymazdan geliyor ya da müziğin büyüsü, içinde kıpırtılar oluşturduğunda yaşadığı öforiden dolayı korkup müziğe “şeytan” yakıştırması yapıyor. Buraya Aşık Dertli’den “be Allah’ın sersem kulu, şeytan bunun neresinde?” sözü de güzel otururdu, gereğini  de yaptım. Neyse, başa dönelim. Çocuklukta kendimi bildiğim ilk zamandan beri, müzik benim hayatımda hep vardı. Ben öyle sokakta oynayan bir çocuk olmadım, hem cadde üstünde oturan bir apartman çocuğuydum hem de bu bir tercih meselesiydi. Evde müzik setinin önünde kasetlerle oynamak, birbirinden farklı tarzlarda birbirinden farklı şarkılar dinlemek beni daha mutlu ediyordu. Zaten o da, bugünümü yarattı. Çok küçük yaşta Arif Susam’ı da tanımıştım, Kani Karaca’yı da, Barış Manço’yu da Stevie Ray Vaughan’ı da. İşte bu yelpaze bana aslında müziğin ne kadar ortak bir ses olduğunu da gösterdi.

Biraz büyüyüp ilkokula başladığımda artık odamda bir televizyon vardı ve okuldan geldiğim anda Kral TV açılırdı. Çocukken net bir tarza sahip olmak haliyle pek mümkün olmuyor. Ancak bugün arkadaşlarımın “bu şarkıyı da mı ezbere biliyorsun?” (Şarkı 2000’lerin en cringe şarkılarından biridir bu arada.) demesinin en büyük sebebi tüm gün kapalı devre yayın gibi kulak verdiğim Kral TV günlerim. Sonra kasetler yavaş yavaş CD’lere dönüşmeye başladı, ben büyüdüm. Ergenliğe girmemle işler değişti, mevzular direkt asiliğe dönüştü ve ben bugün de bayrağını seve seve taşıdığım metal müzikle tanıştım. Hemen ardından MTV, Dream TV gibi kanallar hayatımın merkezine oturdu. Dolu Kadehi Ters Tut’un “Dedim Olabilir” belgeselinde Canozan’ın şaşkınlıkla “abi hatırlıyor musunuz, müzik bir ara ücretsizdi?” dediği bir sahne var. Aslında hepimizin yolunun bir şekilde geçtiği ücretsiz MP3’ler de tam ergenlik dönemime denk geliyor. Şu an baktığımda MP3’ün ne kadar kötü bir şey olduğunu daha iyi kavrıyorum ama o dönemler gerçekten de herkes MP3 koleksiyoncusu gibi gezmiyor muydu? Hangimizin elinde MP3 Player yoktu ki? (Irem_HayaletSevgilim.mp3) Ancak sonra baktım ki bilgisayardan dinlenen müzik bana hiçbir şekilde keyif vermiyordu. Çünkü elinle tutamadığın, müziği dinlerken o albümün arkasındaki kahramanları göremediğin 0 ve 1’lerden oluşan bir akış ne kadar tatmin edici olabilirdi ki? İşte ben de lise dönemimde CD toplamaya başladım. En azından bir albüm formatına sahip olmak ve içindekileri dikkatlice incelemek benim bugünkü yazarlık öykümü de başlatan fişeklerden biri oldu. Zaman geçti, Spotify ile tanıştık ve hâlâ kendisiyle yakın bir ilişkim olsa da ben üniversitede plak toplamaya başladım. Nasıl bir delilik olduğunu zaten plak toplayanlar iyi bilir ancak satın aldığım için beni en çok tatmin eden şeylerden biri de plaklar oldu. Arkadaşlarıma hediye olarak CD ya da plak almaya başladım, aklımı sürekli kurcalayan albümler oldu. Ve bu da yetmeyince 2023’ün ilk aylarında kaset toplayarak, koleksiyon deliliğini başka bir boyuta taşıdım. 90’larda doğmuş ve çocuk olmuş nesil olarak şanslıydık çünkü neredeyse tüm formatları döneminde yaşayabildik. Hatta bir ara albümleri USB olarak çıkarmayı bile önerdiler ki bence rezalet bir fikirdi. Neyse.

Eğer “Ev Hediyesi” konsepti gerçekten fiziksel bir ortam olsaydı muhtemelen Erkin’e 90’ların en hit şarkılarından yapılmış bir karışık kaset götürürdüm. Ancak şarkı sıralama konusunda başarılı sayılmam çünkü her eklediğim şarkının ardından kesin başka birinin hatrı kalır. Ben yine de keyifle dinleyeceğimiz dijital bir karışık kaset bırakıyorum aşağıya. Umarım sene nefis müziklerle dolu geçer!

Batıkan BAKSI


Hemen bir itirafla başlayayım. Ev Hediyesi’nin formatını ben belirlediğim halde her hafta başka bir arkadaşımın ne ile ilgili olacağını bilmediğim yazılarına karşılık vermek üzere kendi zihnimi hazırlamak beni bazen zorluyor. Bu itirafı buraya sakladım çünkü Batıkan’ın yazdığı cümleleri okuyunca “ulan ben de ya…”, “ulan işte evet, aynısı!” diye diye soluksuzca son cümleye geldiğimi fark ettim. Zira arkadaşlarımla kurduğum iletişimler ve duygu birliği, bazı işleri daha kolay yapmamızı sağlıyor.

Müzik üzerine konuşmak, tartışmak ve bir şeyler paylaşmak konusunda ortak dil bulmak hiç zor değildir. Ama merkezinde memleketin en görkemli pop ve modern rock dünyasının bizim bebekliklerine ve ergenliklerine denk geldiği bir şehrin iki farklı ucunda büyümüş iki insan sanırım daha fazla ortaklaşabiliyor. Zira Batıkan bu bağlamda benim akranım ve duygudaşım. Ben 2001 yılında evdeki teyp ile haşır neşir olurken Tolga Sağ’dan Haluk Levent’e, Cem Karaca’dan Müslüm Gürses’e, Arif Sağ’dan Kızılırmak’a kadar pek çok grubu ve sanatçıyı keşfettim. 2000’lerin sonunda ise evde rastgele açılmış Dream TV’de, yakın zamanda ismini duymuş olduğum Pentagram’ın 20. yıl konserinden bir şarkısına denk gelerek memleket metaliyle yakın bağ kurmaya başladım. Tesadüfler, tercihler, yaşadığımız dönem ve şehir elbette ki müzik zevkimizin bir anlamda harcı oldu. Bunun üzerinden biraz zaman geçip hem çocukken gördüklerimiz, duyduklarımız hem de yaş itibariyle kılpayı veya hafif uzaktan kaçırdığımız müzik akımları ve bu şehrin yaşanmışlığı bize dert oldu. Bugün hem Anadolu pop müziğinin patlak verdiği 60’lar ve 70’lere hem Kayahan’ların, Sezen Aksu’ların, Levent Yüksel’lerin damga vurduğu 80’ler ve 90’lara hem de memleketteki ağır müziğin ve alternatif rock gruplarının patladığı 80’ler, 90’lar ve 2000’lere karşı bir aşk duymamız bundan. Zira birçok güzellik gözümüzün önünde akıp giderken biz onu belli bir yaşa geldikten sonra daha iyi anlamlandırabiliyoruz. Müzik bunun en güçlü örneklerinden biri.

Bütün bu ortak duyguların yanı sıra Batıkan benim Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde de üst devrem olur. Ben o yaşlarda İzmir’de sevmediğim bir bölümle uğraştığım için akran olduğumuz halde okul arkadaşlığını kaçırdık. Aynı fakültede eş zamanlı okusak belki o zamanlar Nişantaşı’nda olan kampüste tarihi anılarımız olabilirdi ama kıymetli arkadaşımla bizi ortaklaştıran bağlar ve kişiler o kadar kıymetli ki eninde sonunda sevdiğimiz grupların albüm lansmanlarında, konserlerinde, imza günlerinde bir araya gelmeye başladık. Kasetlere, plaklara, yerli pop müziğin ‘prime’ dönemlerine, ağır müzik ve Türkçe rock yıllarına karşı duyduğumuz özlemden yola çıkarak ikimizin de ilgisinin, algısının yoğun olarak geçmişe kaydığını hissediyorum ama bunu nostalji merakıyla karıştırmamak gerekir. Ben kendi adıma zamanı yavaş yaşayan ve içimdeki ruhun karşılığını belli dönemlerde ortaya çıkmış şarkılarda bulabilen biriyim. Batıkan bunu Twitter’da kurduğu bir diyalogda, “Dönem müzikleri dinleyip ‘eh nostalji yapalım dedik’ diyenler var bir de. Halbuki yeni keşfedilen her şarkı yenidir, üstünden 60 yıl geçse bile.” cümleleriyle çok güzel özetlemişti. Benim için Ogün Sanlısoy’un İstanbul çatılarında, güneşli ama sisli görüntüler taşıyan kliplerinin huzurunun ya da Pentagram ile Grup Vitamin’in Endişeyi Muhabbet’inin adı efsanelere karışmış klibini bulmak için taa TRT’nin kapısına kadar dayanmayı düşünmenin heyecanının eskimesi mümkün değil. Zira burada eleştirilen söylemdeki ‘nostalji’ kavramı, kimi için kendi döneminin yaşanmışlığı ve birikimi iken kimi için eş zamanlı olarak idrak edilemeyen dönemlerin özlemi. Her iki durumda da duygularımız bugüne ait.

Yeni yılın ilk Ev Hediyesi olduğu için belirtmek gerekir ki yeni yıldan beklentimiz daha çok konsere gitmek, daha fazla albümle haşır neşir olmak ve tabii ki plak ve kaset tezgâhlarında kaybolmaya devam etmek. Sanatçıların konserlerinin yasaklanmadığı, giyimleri ve yaşam tarzları ile hedef gösterilmediği bir yıl olsun. Müzikseverler ise konser bileti ve plak fiyatlarında enflasyona yenilmesin.

Bu haftaki listeyi Batıkan ile ortak ilgi duyduğumuza inandığım, ‘Y kuşağının’ çocukluğunda bu nesle harika hayaller kurdurmuş İstanbul müziğinden parçalar ile tanımlayacağım. İstanbul müziği demişken, sadece stüdyolarından ve sokaklarından yansıyan ve buraya ait olan değil; afişlerde isimleri ihtişamlı biçimde sergilenen ve misafirimiz olmalarından heyecan duyduğumuz, bugünlerde mumla aradığımız gruplar da konuya dahil. Kurduğumuz hayallerin temelini oluşturan müzikler ve müzisyenleri hâlâ sahnede görebildiğimiz ve hayallerimizi baskıya ve çoraklaşma eğilimine rağmen asla kaybetmediğimiz için kendi adıma mutluyum. Bu noktada uzlaştığım dostlarımın olması da buraya birer Ev Hediyesi bırakmaları da ayrı bir kıymet. Bu listenin benim açımdan ruh hali budur.

Keyifli dinlemeler, afiyetler!

Erkin Can SEYHAN



Ev Hediyesi ve diğer tüm çalma listelerimize buradan erişebilirsiniz.

Erkin Can Seyhan

Gazeteci, müzik aşığı.