Aşıkların sözü havalanır: “Air Anatolia”
Londra Caz Festivali ve Gülbaba Müzik iş birliğiyle ilk ayağı 14 Ekim akşamı İstanbul’da gerçekleştirilen Air Anatolia konseri, Anadolu saykedeliğin altın gecelerinden birini yaşattı
Erkin Can SEYHAN | erkin@nedenozel.com
Şimdiye kadar özellikle Arif Sağ Trio’nun Concerto For Bağlama ve BaBa ZuLa’nın 34 Oto Sanayi gibi harika albümleri yazdığım yazılar başta olmak üzere halk müziğinin veya genel olarak bu coğrafyanın köklerinden filizlenmiş müzik kültürünün günümüzde yaşatılması için doğru örneklerin neler olduğuna vurgu yapmıştım. Çünkü bu kültürü yaşattığını iddia edenlerin birçoğu konudan alakasız. Birçoğu, şehirdeki modern kayıt imkânları ile 30–40 sene önce duyduğu sesleri yalnızca daha temiz bir kayıt olarak sunmayı halk müziğini yaşatmak zannederken aradaki 30–40 yılda bu müziği yapan insanlar ve dinleyen toplumun neler yaşadığından, müziğin geçirdiği dönüşümden habersiz. Bu on yılların, şehirleşmenin ve kırdan kente göçün yaşanmışlığını, “görmüş geçirmişliğini” hisseden az sayıda sanatçı ise bu konuda iyi örnek. Bu konuda en iyi örnekler ise dün akşam Air Anatolia’da izlediğimiz, farklı kuşaklarda yer alan ama benzer geleneklerden beslenerek bu müziği kendi kuşaklarının ruhuna uygun biçimde uyarlayan sanatçılar.
Air Anatolia’dan geçtiğimiz ay BirGün’de gerçekleştirdiğimiz islandman söyleşisi sayesinde haberdar olmuştum. Daha sonra tarih ve diğer detayların yer aldığı afişler İstanbul sokaklarında dolaşmaya başlayınca bu mevzunun benim tahmin ettiğimden çok daha ciddi olduğunu düşünmeye başladım ve konsere birkaç gün kala Gülbaba Müzik ile iletişime geçip Ahmetcan ‘Ahmetjah’ Taşdemir ile Air Anatolia hakkında bir söyleşi gerçekleştirdik. Hem Gülbaba Müzik’in ofisini ziyaret edip onlarla tanışınca, hem de sağ olsun Ahmetjah büyük bir incelik göstererek bana Melike Şahin’in Merhem albümünün plağını hediye edince evime büyük bir mutlulukla dönüyordum. Artık heyecanla konseri bekleme zamanıydı.

Bu yıl izlediğimiz en iyi konserlerden biri kuşkusuz Nick Cave & The Bad Seeds konseriydi ve o konseri güzel kılan detaylardan biri The Bad Seeds’in sahnedeki imajıydı. Sahnedeki hemen hemen herkes, seyirciler tarafından kolaylıkla görülebiliyordu. Ahmetjah’ın tarifiyle bir ‘supergroup’ olan Air Anatolia da sahnede aynen böyleydi. VEYasin’in sahnedeki müzisyenleri tek tek anons ettiği giriş faslı bir hayli heyecan vericiydi. Zaten ben salona ilk girdiğimde Derdiyoklar’ın Fethiyem türküsü eşliğinde Air Anatolia’yı bekleyen seyircilerin arasına heyecanla karışmıştım, bu giriş ise ruh halimizi zirveye çıkarmak için yeterli olmuştu. Sorun şuydu ki daha yolun başındaydık ve şimdiden tavan yapan modumuzu konserin devamında daha nereye kadar çıkarabileceğimiz konusunda kaygılanıp karşımızda acayip bir biçimde müzik yapan insanların hakkını verebilecek miyiz diye düşünmeye başlamıştım.
Konseri konuşacak olursak, sıra sıra “bu sanatçı çıktı, bunları çaldı” şeklinde ilerlemektense daha konser sırasında not aldığım birkaç detayı birkaç paragrafta anlatmak isterim. Konserin bana ilk olarak düşündürdüğü; tarihsel ve güncel olarak pek çok şanssızlık unsuru barındırsa da kültürel olarak ve müzikal miras olarak Anadolu coğrafyasının ne kadar büyük bir şans olduğuydu. Bunu bir kez daha derinden hissetmiş olmamda tabii ki Cahit Berkay, Murat Ertel, Muhlis Berberoğlu gibi bağlamayı farklı biçimlerde çalan sanatçılar ön plana çıksa da Dunja Botic’in sahneye çıkıp Yaz Gazeteci Yaz’ı söylediği anların büyük katkısı vardı. Ayrıca Acem Kızı’ndan Alageyik’e, Dere Boyu Kavaklar’dan Deniz Üstü Köpürür’e kadar pek çok türkü, sahnedeki ‘supergroup’un yerli müzisyenleriyle birlikte İngiliz caz sahnesinin önemli sanatçılarını buluşturmasıyla Air Anatolia’nın köprüsü oldu. Gerçi Air Anatolia, öyle bir proje ki sahnede izlediğimiz insanların hepsi evrensel standartlarda müzisyenler olarak bu konseri “farklı milletlerden sanatçıları bir araya getirmek” anlamının çok daha ötesine taşıdılar. Sahnede birbirinden ayrılamaz parçalardan oluşan efsanevi bir bütün vardı.

İstanbul, müzik dünyası çok zengin bir şehir. Memleketin belki de en absürt günlerinde bile üst üste acayip konserlerin, yasaklanma tehlikeleri ile karşılaşsalar da, bir şekilde devam etmesi bunun en büyük örneği. Ancak, Air Anatolia birçoğu İstanbullu müzisyenlerin oluşturduğu bir topluluk olsa da İngiltere caz sahnesinin önemli müzisyenlerini de kapsadığı için bir anlamda dünya çapında bir grup. Dünkü konserin hissiyatı da bu yöndeydi. Hem İstanbul’un dünyaya açılmasında rol oynayan önemli sanatçıları hem de yine müzik dünyası ve geçmişi çok zengin bir ülke olan İngiltere’nin önemli müzisyenleri sahnede olunca, heybet bakımından konuşuyorum, bu yıl izlediğimiz Deep Purple ve Nick Cave & The Bad Seeds konseri ayarında bir atmosferle karşılaştık. Bu konserin, öylesine büyük konserlerden farkı kapalı mekânda olmasıydı ama daha ‘niş’ bir niteliği olması nedeniyle kapalı ve kompakt bir salonda olması zaten daha iyiydi. Bu anlamda İstanbullu müzikseverler, konser zenginliği yönünden daha güçlü dönemlerini düşünüp hayıflandıkları şehirlerinde, dünyada şimdilik iki şehirde gerçekleşmesi planlanan tarihi bir organizasyonun ilkine tanıklık ettikleri için şanslılar. Tabii konserin bittiği andan itibaren Londralılar bizden daha şanslı. 18 Kasım’da Londra Caz Festivali kapsamında Royal Concert Hall’da sahne alacak Air Anatolia’yı izleme şansına erişecek İngilterelileri şimdiden kıskanıyorum. Daha doğrusu hasetliğe gerek yok, sadece imreniyorum. Keyifli bir konser de orada olsun. Ahmetjah ile konuştuğumuza göre şimdilik kesin olan iki konser var ama kendisi, şahsen bu projenin daha uzun süre devam etmesini istediğini dile getirmişti. Ben, gruba zamanla farklı isimler de misafir olur mu veya doğrudan dahil olur mu diye sorduğumda ise bu fikrin eğlenceli bir düşünce olduğunu ama şimdilik yalnızca iki konserin kesin olduğunu söylemişti. Umarım devamı gelir. Konserin kaydedildiğini de biliyorum ama yayınlanır mı, ne zamana yayınlanır bilmediğim için bir şey diyemiyorum. Fakat, mutlaka ölümsüzleşmesi gereken; hem plaklarda hem de dijital platformlarda elden elde dolaşıp efsaneleşmesi kaçınılmaz olan bir konser.

Festivalde Cahit Berkay, Ahmet Güvenç ve Okay Temiz’in temsil ettiği duayen bir kuşak; Muhlis Berberoğlu, Derya Yıldırım, Tolgahan Çoğulu ve Melike Şahin’in temsil ettiği genç ama şimdiden kült işler ortaya koymuş bir kuşakla birlikte sahnedeydi. Tabii bu iki kuşağın köprüsü olarak tanımlayabileceğimiz bir kuşağı temsilen de Murat Ertel’in yeri apayrı. İstanbul saykedeliğin merkezindeki gruplardan BaBa ZuLa’nın kurucularından ve daimi üyelerinden olan Murat Ertel, Esma Ertel ile birlikte BaBa ZuLa’nın iki parçasını müthiş bir coşkuyla çalıp söyledi: Kelebekler Kuşlar ve Aşıkların Sözü Kalır. Aşıkların Sözü Kalır’ın çalınması anlamlıydı çünkü daha birkaç hafta önce islandman’i Cheerz Festival’de izlerken, yanılmıyorsam Ağıt parçalarında bu sözlere gönderme yaptıklarını hatırlıyorum. Dün akşam islandman’i oluşturan üç isim de sahnedeydi ve Murat Ertel ile birlikte Aşıkların Sözü Kalır çalmaları müthiş bir ayrıntıydı. O sıralarda, detaylarına daha sonra vakıf olduğumuz, kötü haberler gelirken ve Bartın’da onlarca işçi yaşamını yitirirken bazı kanallarda kötülüğü ve yüzsüzlüğü ince ince işleyen tipler sırıtırken Murat Ertel, sazını hava kaldırdı ve “Saz, sarayda çalınmaz” dedi. Murat Ertel ve Esma Ertel’in iki parçadaki performansıyla birlikte konserin kapanışındaki Dere Boyu Kavaklar’daki enerjisi de görülmeye değerdi. Bu sitedeki BaBa ZuLa yazısından sonra onlarla kurduğum iletişimi halen unutamam, yeri gelmişken iyi ki varlar, çok seviyorum onları.

Konserde Air Anatolia olarak sürekli sahnede olan ve altyapıyı oluşturan isimler vardı. Bu sabit isimler arasında festivalin müzik direktörleri VEYasin, Tolga Böyük ve Al MacSween de vardı. Bu üç isim, iki ülkenin farklı kuşaklardan önemli müzisyenlerini bir araya getiren projenin ‘artistik’ anlamda öncüleriydi ve hem heyecanları hem de mutlulukları sahnedeki performanslarına yansıyordu. Duayen olarak tanımladığımız kuşaktan Ahmet Güvenç, Cahit Berkay ve Okay Temiz’in sahneye geldiği anlar büyük bir alkış eşliğinde gerçekleşti. Ahmet Güvenç’in kendi bestelediği klasikleşmiş Barış Manço parçalarıyla, özellikle de Gülpembe’nin solosundaki performansıyla sahnede geçirdiği dakikalar konserin henüz başında insanları heyecanlandırdı. Cahit Berkay’ın ise müthiş sesiyle herkesi büyüleyen Derya Yıldırım ile sahneye gelmesi ve birlikte Alageyik Destanı’nı çalıp söylemeleri hepimizi duygulandırdı. Cahit Berkay’ın Yaşar Kemal’in “Üç Anadolu Efsanesi”ni anması ise gecenin en şık anlarından biriydi. Air Anatolia ismini taşıyan bir organizasyon, tam da olması gerektiği gibi ilerliyordu. Okay Temiz’i daha yeni dinledim, hatta bir önceki yazı kendisi ile ilgili ama o gün Denizaltı Rüzgarları çalınmamıştı. Dün akşam Air Anatolia ve Okay Temiz’in Denizaltı Rüzgarları’nı çalması, parçanın girişinde hepimize tatlı bir Kemal Sunal gerginliği yaşattı. Parçanın orijinalinde yer alan ve Arif Sağ tarafından çalınan bağlama solosunu ise Muhlis Berberoğlu çaldı.
Muhlis Berberoğlu demişken, kendisi özelinde Air Anatolia’nın genç kuşağına değinmezsek olmaz. Muhlis Berberoğlu, Air Anatolia’nın sahnedeki iskelet kadrosunu oluşturan isimlerdendi. Yanlış hatırlamıyorsam konserin tamamına yakınında sahnedeydi. Ancak, bağlama solo performansları onun tekil olarak da ön plana çıktığı anlar yaşattı. Birçok parçaya renk katan Berberoğlu, bizim kuşağın belli ki en önemli bağlama efsanelerinden biri olacak. Hayır, kendisi zaten uzun zamandır müthiş işler yapıyor ve bunu yeni bir keşif anlatır gibi anlatmak istemiyorum ama muhtemelen uzun vadede konuştuklarımızın yanında şimdiki düşüncelerimiz bile az kalacak. Belki de Air Anatolia konseptiyle de ilgilidir ama Muhlis Berberoğlu’nun performansında Arif Sağ’dan Erkan Oğur’a, Derdiyoklar’dan Neşet Ertaş’a kadar pek çok ustaya dair çağrışımlar hissettim. Halk müziğinin bir şekilde her zaman var olacağının göstergesi böyle müzisyenler. Tabii ki saydığım isimler gibisi bir daha gelmez ama her dönem de kendi efsanelerini yaratır. Çünkü her dönem kendi sosyal koşullarına göre farklı beklentiler ve değer yargıları oluşturur. Ancak, bir geleneğin peşinden gitmeye hevesli sanatçılar ve müzikseverler olduğu sürece köklü kültürler de ‘anılarak’ değil ‘yaşayarak’ varlığını sürdürür.

Festivalin kadın sesleri olarak Melike Şahin, Derya Yıldırım ve Dunja Botic’e değinmekte yarar var. Dunja Botic’in isminin “Dünya” olarak okunuşu çok tatlı bir detay ama konserdeki sıralamaya uygun olarak ona en son geleceğiz. Daha yeni izlediğim Aşk, Mark ve Ölüm’deki performansından sonra iyiden iyiye köklü bir hayranı olmaya devam ettiğim Derya Yıldırım’ın geleneksel ve sade bir yorumla icra ettiği Acem Kızı da Air Anatolia ile bambaşka bir noktaya taşıdığı Seherde Bir Bağa Girdim de festivalin özel anlarını yaşattı. Belgeselde çok duygusal anlarda çok da duygusal bir türkü söylediği için bugünlerde Derya Yıldırım’ın muhteşem sesi beni daha fazla hüzünlendirdiği için dün akşam onun sahnede olduğu anları karışık duygularla izledim. Grup Şimşek ile birlikte yaptığı işler daha şimdiden kült ama Derya Yıldırım’ı da yıllar sonra konserlerde dinlediğimizde çok daha yoğun duygular hissedeceğimiz aşikâr.

Melike Şahin sahneye Hey! Douglas’ın zamanında Can Gox ile birlikte icra ettiği Deniz Üstü Köpürür parçasını söylemek üzere geldiğinde büyük bir alkış koptu. Hem şarkının güzelliği hem de Cem Karaca’nın sesiyle anons edilmesi ve Melike Şahin’in son dönemdeki popülaritesi buluşunca atmosfer de ona göre oldu. Melike Şahin’in dün akşamki sahne imajı çok şıktı. Gerçekten bu yıl izlediğim tüm konserlerde Nick Cave’den sonra gördüğüm en şık insan olabilir. Bu da yazı içindeki ikinci Nick Cave göndermem, hadi bakalım. Kendi aramızda da bu ayrıntıları konuşmuştuk. Melike Şahin’i hiç canlı dinlememiştim ama hem BaBa ZuLa geçmişinden hem de güzel sesinden fazlasıyla etkilendiğim biri. Birkaç gün önce plağı da hediye edilince oturup Meryem albümü de baştan dinledim ve dün akşam sahnede görünce epey mutlu oldum. Ayrıca yine konserin finalindeki Dere Boyu Kavaklar performansında Murat Ertel’in mikrofonun başına geçtiği sırada yanına gidip şarkıyı birlikte söyledikleri saniyelerde bir BaBa ZuLa hastası olarak epey duygulandım. Zaten konserin bis performansı olarak çalınan Dere Boyu Kavaklar, sahnede hemen hemen herkesin olduğu bir andı. Bir yanda Ahmet Güvenç çalıyor, diğer yanda Murat Ertel sahnenin etrafını turluyor ve Okay Temiz’in eşsiz ritim soloları derinden kulaklarımıza işliyor derken bir sürü müthiş detay birbirine kavuşuyordu.

Konserdeki tek Londralı şarkıcı Dunja Botic’in sahnede, Anadolu saykedelik diyince Selda Bağcan ve Derdiyoklar ile sevdiğimiz Yaz Gazeteci Yaz’ı söylemesi özel bir andı. Dunja Botic’in güçlü sesi ve neşesi de konserin ruhuna renk kattı. En nihayetinde yerli müzisyenlerin birçoğu fazlasıyla yakından takip edip, sevdiğim isimlerden oluştuğu için Dunja Botic özelinde onlar kadar derin anekdotlara giremiyorum ama sahneye geldiği andan itibaren yarattığı enerjinin güzelliğini sahneden indiği sırada seyircilerin bir kısmından gelen “Dünya, Dünya” tezahüratlarında gözlemlemek mümkündü.
Son sözleri festivalin Türkiye ayağında ön plana çıkan isimlere değinerek ifade edeyim. Öncelikle Londra Caz Festivali adına Gülbaba Müzik ile iletişime geçen Pelin Opçin’e ve gazetedeki röportaj için teklifimi kabul eden Ahmetcan Taşdemir başta olmak üzere tüm Gülbaba Müzik ekibine teşekkür etmek gerek. Bu festival Londra Caz Festivali iş birliği ile gerçekleştiği için bir anlamda İstanbul’da tek günlük bir Londra Caz Festivali de izlemiş olduk diyebiliriz. Aynı şekilde Londra’daki konser de Cahit Berkay’ın, Okay Temiz’in, Ahmet Güvenç’in ve çok sayıda yerli ve genç müzisyenin uluslararası sahnelerde farklı dinleyici kitlesiyle buluşması bağlamında memleketimizin müzik deneyimi açısından kıymetli. Bu yüzden öncelikle yapım ve organizasyon süreci özelinde Gülbaba Müzik’e teşekkür etmek gerek.

Ayrıca, festivalin Türkiye’deki müzik direktörlüğünü üstlenen VEYasin ve Tolga Böyük, bu coğrafyadaki müzik kültürünü sahiplenen insanlar için birer büyük şans. Böyle müzisyenleri izlemek insanı gururlandırıyor. Hatta tam da bu satırı yazarken Hey! Douglas yorumuyla da dinlediğimiz, Fikret Kızılok’un Leylim Leylim şarkısını dinliyorum. Duygulanma potansiyelim yükseliyor. Bu müzikleri dinlemek ve dinletmek kadar Air Anatolia gibi veya bu projede müzik direktörlüğünü üstlenen isimlerin günümüzdeki çalışmaları gibi detaylar da halk müziğini ve Anadolu saykedeliği yaşatıyor.

Bugün İstanbul, bunun merkezi ve en önemli coğrafyalarından biri ise Cahit Berkay’a, Murat Ertel’e, VEYasin’e ve Tolga Böyük’e teşekkür borcumuz var. Hem onların hem de onların yaptığı işleri destekleyen, piyasacılığı ve popülariteyi değil de değerleri ve emeği ön planda tutan Gülbaba Müzik gibi müzik oluşumlarının katkısı yadsınamaz. Umarım Air Anatolia’nın devamı gelir ve ayrıca umarım ki bu harika gecenin kayıtları bir şekilde bizlerle buluşur.
Air Anatolia’da emeği geçen herkese, islandman’ın Shu! parçasıyla teşekkürler, saygılar!