Banco Del Mutuo Soccorso | Darwin! (1972)
Banco Del Mutuo Soccorso’nun “Darwin!” albümü, farklı tarzları müthiş bir zenginlikte yoğururken görsel detayları ve Türk müziğini andıran minik dokuları ile de şahane bir albüm olarak öne çıkıyor
Erkin Can SEYHAN | erkin@nedenozel.com
Aslında bu hafta ya güzel bir “Beş 45’lik” derlemesi hazırlamayı ya da Levent Yüksel’in “Med Cezir” albümünü yazmayı planlıyordum. Havalar güzel giderken ve şahsen keyifli günlerden geçerken motivasyonum o yöndeydi. Ancak, geçtiğimiz pazar Beyoğlu’nda yaşanan saldırıdan sonra bu memleketin; yurtseverliğini insanına, doğaya, çevreye, kültüre sahip çıkarak ifade eden yurtseverleri olarak canımız çok yandı, geçmişte travmaya dönüşmüş olan endişelerimiz tekrar etti. Yine de bu ülkenin güvenliği, demokrasisi ve hukuku için iyimser bir gelecek hayal etmekte ısrarcıyız. Hayatını kaybedenlerin aileleri için baş sağlığı, yaralananlar içinse geçmiş olsun dileklerimi ileterek bu hafta biraz uzaklara gitmek istedim.
Sitenin kuruluşundan beri hiçbir zaman yalnızca yerli albüm yazacağımı düşündüğüm bir site hayalinde değildim. Ancak, yazıların kısa zamanda geniş ilgi görmesi ve albümlerinden bahsettiğim sanatçıların bile bu ilgiye dahil olması. En azından bir süre tamamen yerli müzikler üzerine yoğunlaşmamı sağladı. Bugün ise bu sitenin ilk yabancı albüm incelemesini okuyacaksınız. Aslına bakılırsa, Bu Albümün Nesi Güzel’i kurma kararı aldığım günlerde ilk yabancı albümü hep Deep Purple’dan Machine Head olarak hayal ederdim. Ancak, 2022 yılı boyunca en çok dinlediğim bir İtalyan progresif rock albümü bütün dengeleri değiştirdi. Siz bakmayın yalnızca progresif rock albümü olduğunu vurgulamama. Ben bu albümü İtalyanca bir progresif rock albümü ararken bulduğum için öyle desem de albüm, kendi dönemine damga vuran pek çok türün ve hatta pek çok füzyonun da füzyonu olarak tanımlanabilecek, müthiş zenginliğe sahip, 1972 çıkışlı bir Banco Del Mutuo Soccorso albümü: Darwin!
İlk olarak her zamanki gibi albümün parça listesini dökelim:
1. L’evoluzione
2. La conquista della posizione eretta
3. Danza dei grandi rettili
4. Cento mani e cento occhi
5. 50.000 anni fa…l’amore?
6. Miserere alla storia
7. Ed ora io domando tempo al tempo ed egli mi risponde…non ne ho!
Yazıyı okurken veya okumazken, hayatınızın herhangi bir anında bu albümü dinlemeye ihtiyaç duyabilirsiniz. Dinlemek veya kütüphanenize eklemek için tıklayınız. Şimdi albümü konuşmaya başlayabiliriz.
Albümün Keşfi Meselesi

Hayattaki en zevkli aktivitelerimden biri alelade bir türe yönelik albümler keşfetmektir. Bu anlamda genelde bir türün en iyi albümlerinden değil de o türün bilmem kaçıncı en beğenilen albümlerinden başlamayı severim. Bunu belirleyen ölçüt de tabii ki albümün internet üzerindeki popülaritesi. Banco Del Mutuo Soccorso’ya gelene kadar çok daha popüler grupları ıskalamış olmam muhtemeldir yani. Böyle parça parça inşa edilen bir müzik kültürüne sahip olmayı seviyorum. 2021 yazında İtalya’nın, sanatın ve sporun her alanında ortalığı birbirine katması ister istemez bu ülkeye karşı saygımızı artırmıştı. Yabancı filmlere ilgisi, müziğe olan ilgisiyle kıyaslandığında çok zayıf kalan şahsımın en sevdiği yabancı filmler de genelde İtalyan sinemasının eski yapımları. Bu alana ilgi duyanlar için zaten kült sıfatını taşıyan Amarcord ve Il Sorpasso ise en sevdiklerim. Böyle bir ruh haliyle “Ulan bu İtalyanlar müzikte niye bir Pink Floyd ya da Led Zeppelin kadar konuşulmuyor?” diye sorduğum günlerde girdiğim arayışlar sonucu İtalya’nın en sevilen albümlerinin birçoğunun soundtrack albümleri olduğunu gözlemlemiştim. Demek ki meseleyi kaşımam ve daha derinlere inmem gerekiyordu. Tam o günlerde Galatasaray Dergisi’nde çalışırken genel yayın yönetmenimiz Mehmet Şenol ile Florya yollarında İtalyan progresif albümleri dinlemeye başladım. Mehmet Abi, beni bilgisiyle ve dağarcığı ile savuruyordu. Dinlediğimiz albümlerin bazıları eski olsa da birçoğu yeni albümlerdi. Benim ise köklere inip King Crimson’un ya da Genesis’in İtalya’daki karşılığını bulmam gerekiyordu. Böyle bir arayışın sonucunda keşfettiğim Banco Del Mutuo Soccorso ve grubun bence en iyi albümü Darwin!, bu arayışımı evire çevire karşılayarak bana dönemin ruhunu oluşturan pek çok türü bir araya getiren efsanevi bir başyapıt sundu.
Albümün Kısa Hikayesi

Kısaca ‘Banco’ olarak da anılan Banco Del Mutuo Soccorso, 1968’de başkent Roma’da kuruluyor. 68’in sonlarında 17 yaşında olan klavyeci Vittorio Nocenzi, RCA Italiana adlı plak şirketinin seçmelerine katılıyor ve bazı parçaları da hazır ama şirket, solo bir enstrümanistin projesini üstlenmek istemiyor. Bunun üzerine hızlıca bir grup kurma kararı alan Nocenzi, müzikle ilgisi olan birtakım akraba ve arkadaşlarını topluyor. Grubun uzun ismine ilham veren olgunun ise o yıllarda Roma’da faaliyet gösteren çeşitli finans ve sigortacılık şirketleri olduğu tahmin ediliyor. (Ben demiyorum Vikipedi İtalya diyor)
Grubun kendi ismini taşıyan debut albüm ve Darwin!, 1972’de yayınlanırken grubun Darwin! Albümündeki kadrosu ve rol paylaşımı ise şu şekilde:
– Francesco Di Giacomo: vokal
– Vittorio Nocenzi: org, klavsen, synthesizer
– Gianni Nocenzi: piyano, pikolo
– Marcello Todaro: elektro ve akustik gitarlar
– Renato D’Angelo: bas gitar ve kontrbas
– Pierluigi Calderoni: davul ve timpani
1972’de yayınlanan iki albüm, grubun aynı zamanda en bilinen ve sevilen iki albümü olarak ön plana çıkarken benim görüşüme göre Darwin!’in şahane albüm kapağı ve görselleri ile birlikte albümün taşıdığı atmosfer ve bütünlüğün kusursuz uyumu, bu albümü Banco’nun en iyi albümü seviyesine taşıyor. Albüm ayrıca Rolling Stone İtalya’nın ‘En İyi 100 İtalyan Plağı’ listesinde 92’nci sıradan dahil oluyor.[1]
Albümü Özel Kılan Detaylar

Müziği bir kalıba sıkıştırmayan, dinleyicisinde her an heyecan yaratan ve sürprizlere açık olan müzisyenlere karşı saygım çok büyük. Bu albümde ise bunun muhteşem bir örneğini görüyoruz. Albüm, 1960’larda filizlenip 70’lerde esas kudretini yakalayan ve rock müziğin dönüşümünde sürükleyici rol oynayan pek çok akımı bir araya getiriyor. Örneğin albümün giriş parçası L’evoluzione, introsunda Pink Floyd ve Queen’i bir araya getiriyor. Bu benzetmeleri yapmak zorundayım çünkü albümü ilk dinlediğimde dile getirdiğim duygular olarak bendeki yerleri ayrı. Burada çarpıcı olan kısım ise ismini geçirdiğim grupların, popüler kültür kriterlerine göre henüz en baba şarkılarını ortaya koymadığı dönemlerden bahsediyor olmamız. L’evoluzione’nin introsundaki piyano motifleri, insanı Echoes’tan alıp da Death On Two Legs’e taşıyor. Önce ilmek ilmek piyano yürüyüşleriyle daha sonra da bas gitarla flörte devam eden, ara ara synthesizer ataklarının hışmıyla birlikte ilerleyen vokalin rengi de tipik bir opera rock performansı olarak biz dinleyenleri dumura uğratıyor. Albümün en uzun parçası olarak içerdiği partisyonlarla, geçişlerle ve sololarla farklı farklı parçalardan muhteşem bir bütünlük yaratan L’evoluzione, progresif bir şarkı nasıl yapılır dersi veriyor. Albümün, her ne kadar bir niş olarak belli kitlelerde tanındığını gözlemlesek de anaakımdan uzak oluşu, albümün hissiyatına bir mistisizm katıyor.
Albümün bazı anlarında, Akdeniz’e temas eden bir Anadolu coğrafyasının kodlarını taşıyan bir müziksever olarak adeta “kan çekiyor” hissiyatı gözlemlemem ise bence bir diğer önemli özellik. Geçtiğimiz günlerde yine başka bir İtalyan grup Area’nın bazı parçalarını dinlerken acayip biçimde Moğollar hissiyatı aldığımı fark ettim. Hatta grubun 1976 tarihli “Parigi — Lisbona” adlı konser albümünün ikinci parçası “Megapoli — Live 1976 in Paris”in melodik kısmı için Twitter’da “İtalya’nın Moğollar’ı” benzetmesi yaptım. Parçanın üçüncü dakikasının tamamlandığı andan itibaren resmen bir ağır halay melodisi giriyor. Bağlamayla veya zurnayla çalınsa sırıtmayacağımız türde bir melodi. İşte Area’daki bu hissiyatı, memleketimizdeki örneklerle net biçimde bağdaştırabilirken Banco’nun müziğindeki hissiyatı da coğrafyamın kültürüne yakın hissediyorum ama bir türlü net bir tanım getiremiyorum. Ancak, bu arayışa ışık yakması bile albümü özel kılan detaylardan biri olarak öne çıkıyor. Bu anlamda en yoğun duyguları hissedebileceğimiz parça ise, albümün iki numarası olan La conquista della posizione eretta. Büyük bir bölümü enstrümantal ve progresif bir şekilde ilerleyen parçayı dinledikçe burada da Moğollar ile benzeşen kısımlar hissettiğimi fark ettim. Cahit Berkay’ın yaylı tamburundan da Murat Ses’in efsanevi org motiflerinden de benzerlikler taşıyan parça, özellikle, yine bu sitede yazmış olduğum Düm-Tek albümündeki Şark Yolu ile aynı hissiyatı taşıyor. O parçada da gerilimli ve coşkulu motifler ortaya mistik bir hissiyat çıkarırken bu parçada da benzer duyguları hissedebiliyoruz. Albümün pek çok parçasının bazı bölümlerinde bir Türk olarak yakınlık hissiyatına kapılıyorum ama bu örnek benim için çok net bir yakınlık hissettirmesi ile özel bir yere sahip. Dediğim gibi, kan çekiyor sanki.

Son olarak albümü özel kılan en önemli detaylar arasında görsellik konusuna değinmek istiyorum. Bilmiyorum insanların geneli için bu mekanizma nasıl işliyor ama benim için bir albümü keşfetme motivasyonunu yaratan en önemli unsurlardan biri albüm kapağı. Hatta öyle ki bazı albümler, görsel detayları sayesinde 1–0 önde başlar. Darwin!’in kapağı ve diğer görsel detayları bende bu etkiyi yaratıyor. Albüm kapağındaki köstekli saatin içindeki resim, ayrı bir sanat eseri. Köstekli saat, zaten başlı başına çok sevdiğim bir detayken -ki bana rahmetli dedemi hatırlatır- bir de böyle estetik açıdan güçlü bir albüm kapağının gövdesinde yer alması beni çok heyecanlandırıyor. Grup ve albüm isminin rengi ve fontları bile yüzey renginin üzerinde adeta en iyi tercihmişçesine göze çarpıyorlar. Albümün plağının iç yüzeyinde köstekli saatin iç kısımlarını görüyoruz. Analog bir cihaz olup mekaniğinin yapısını gözlemlerken keyiften ölme riskiyle karşılaştığımız köstekli saatin dişlilerinin albüm kapağında yer alması beni yine ülkemize, Pentagram’ın Apokalips albümündeki ve aynı ismi taşıyan parçanın klibindeki detaylara götürüyor. Bu da bir artı puan olarak geçerken yine iç kapakta köstekli saatin diğer yüzünün iç kısmını temsil eden parçada albümün mistisizmine yakışan bir fotoğraf görüyoruz. Görsellerin parçalar halinde muhteşem oluşunun yanı sıra bütünü de müthiş biçimde tamamlamaları ise albümün kalitesini oluşturan değerler arasında ön plana çıkıyor. Biz müzik albümünü müzik albümü yapan şey kapağı değildir muhtemelen ama kapağın ve diğer görsel detayların o müzik albümünün yarattığı algıya sunduğu katkı da azımsanacak şey değil. Darwin! bu yönüyle de hem grubun albümleri arasında hem de benim severek dinlediğim pek çok albüm arasında ön plana çıkıyor. Keşke plağını Türkiye’de bulsam da alsam. Hayat, neden olmasın…
Kapanış

Sonuç olarak bu albüm, benim en sevdiğim yabancı albümler arasında kaçıncı sıraya girer bilmiyorum. Deep Purple, Rainbow, Led Zeppelin ve Pink Floyd gibi, birçoğumuz için efsane konumundaki grupların kült albümleri bile zaten ilk 10’da bu albüme yer bırakmayabilir ama Darwin! benim özel olarak ilişki kurduğum ve kendi kafamın doğrultusunda bir arayış içerisindeyken keşfettiğim bir albüm olduğu için kendi zevklerime göre içerik ürettiğim bu sitede sözü geçen ilk yabancı kült albüm olmayı hak ediyor. Kaldı ki bu cümle biraz hadsizlik gibi oldu ama sonuç olarak şahsi bir şeyden bahsediyorum. İngiliz, Amerikan ve hatta Alman rock/metal gruplarının kapsadığı bir döngü içerisindeyseniz ve farklı bir arayış peşine düşmek istiyorsanız İtalyan progresif rock evreninde kendinize yepyeni bir dünya keşfedebilirsiniz. Bu da naçizane bir öneri olarak söylenmiş olsun. Ayrıca, İtalyan progresif rock hakkında sahip oldukları hazine niteliğindeki bilgileri ile beni evire çevire dövüp bu keşiflerin peşine düşmemde rol oynayan Galatasaray Dergisi’nden Mehmet Şenol ve Socrates Dergi’den İlhan Özgen ağabeylerime teşekkürü bir borç bilirim.
Bu Albümün Nesi Güzel’den bu haftalık bu kadar. Eğer beğendiyseniz Medium hesabımızı takip etmenin yanı sıra podcastimizi takip etmek için Spotify, medya hesaplarımızı takip etmek için ise Twitter ve Instagram hesaplarımızı da takibe alabilirsiniz. Paylaştığımız çalma listelerine ulaşabileceğiniz Spotify profiline de buradan ulaşabilirsiniz. Yazımızı okuduğunuz için çok teşekkürler, haftaya görüşmek üzere…
Dipnotlar
[1] https://web.archive.org/web/20140502003539/http://www.rollingstonemagazine.it/musica/news-musica/rolling-stone-e-siamo-al-numero-100/47531/