Mabel Matiz | Fatih (2023)
Şu beş yıllık olayları henüz 345 güne sığdırmış olan 2023’te nefes almamızı sağlayan şeyler arasında müzik belki de birinci sıradaydı. Bu ay, 2023’te dikkatimizi çekmiş albümlere değineceğiz; Mabel Matiz imzalı Fatih albümü ile başlıyoruz.
Sıkı dinleyicisi olduğum bir sanatçı ya da grup olsa bu yazıyı yazarken elim daha rahat akabilirdi ancak baştan söylemek gerekir ki günümüz Türkçe pop müziğine hayli mesafeli olduğum için sıkı bir Mabel Matiz dinleyicisi değilim. Daha doğrusu bu albüme kadar değildim. Spotify oturumum ortak bir alanda açık olmasına rağmen şu meşhur wrapped listesinin zirvesini kimseye kaptırmamasından bana kalan anlarda ne kadar çok dinlediğimi anlamak sanırım mümkün.
Mersin’den New York’a anonim bir kimlik: Mabel Matiz

“En çıplak halim; en gür kahkaham; en geniş aile fotoğrafım” diyerek beğeniye sunduğu albümü incelemeye başlamadan önce Mabel Matiz’den ya da Fatih Karaca’dan bahsedelim isterim. 1985 Mersin doğumlu Fatih Karaca, İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği mezunu. İlk şarkılarını 2005’te yazmaya başlıyor ancak biz onun işi geçtiğimiz aylarda New York’taki Times Meydanı’nda ilk defa bir Türk sanatçının albümünü tanıtmaya kadar vardıran kariyerinin başlangıcını, şarkılarını dönemin müzik platformu Myspace’de anonim olarak ortamlara saldığı 2008 olarak alıyoruz. Yaklaşık 18 yıldır çok katmanlı bir müzik anlayışıyla ve kendine has tarzıyla buralarda olan Mabel Matiz, modern zamanlarda geleneksel dokunuşlarla kurduğu duvarı birçok kategoride aldığı ödüllerle yükseltmeye devam ediyor. Benim gönlüm ise son albümünden sonra yeni gelecek olanlar için şimdiden apayrı bir raf yaptırmasından yana…
38 yılın vesikası; albüme ve öncesine kısa bir bakış
Mabel Matiz’in 2011’de kendi adıyla çıkardığı ilk albümle beliren rotası 12 yıl boyunca çıtayı giderek yükselterek çok tatsız geçirdiğimiz bu senenin tam ortasında yine kendi adını taşıyan son albümüne varıyor. Annesinin adını verdiği ve Türkçe pop müziğinde sanıyorum bir imza niteliği taşıyan Maya’dan sonra beş yıl süren sessizliği aradaki Fan, Uçkun, Karakol gibi teklileri bozuyor ancak dinleyicilerinin yine de ondan Maya’nın üzerine çıkacak bir albüm beklediği aşikar. Üç yıllık hazırlığın sonunda geliyor Fatih, ama ne gelmek…
Ana prodüktörlüğü ve kreatif tasarımı Mabel’in kendisine ait olarak 20 prodüktör, 9 featuring ve tam tamına 25 şarkı ile 21 Temmuz 2023’te Pose Records etiketi altında arz-ı endam ediyor. Erdi Doğan ve Oğuzcan Pelit imzalı kapak tasarımıyla yayınlandığı andan itibaren büyük ses getiriyor çünkü hem bir döngüye sıkıştığı bariz olan günümüz pop müziğinin hem de kendi yolculuğunda benzeri olmayan bir albüm. Teknik detaylarına hakim olacak müzikal bir bilgiye sahip değilim, ancak kişisel favorilerimden bahsetmeden bu bahsi kapatmak içime sinmeyecek.
Her taşın altı dolu

Fatih, bol marifetli, bol enstrümanlı bir yelpazeye sahip olmakla birlikte çok kültürlü bir altyapıya da ev sahipliği yapıyor. Sadece buraların değil, Doğu Akdeniz’e uzanan, Levanten etkisini buram buram hissettiğimiz şarkılar benim loop’a aldıklarım arasında. Açılışı Lübnan asıllı prodüktör Zeid Hamdan ile yaptığı Aşkım Gülüm, daha ilk saniyeden beni mahvedeceğinin sözünü veren orkestral bir ağıt. Ardından gelen Uçkun’a eli Halep’ten uzanan Hello Psychaleppo ise zengin enstrümanlarla daha oynak bir şeyin peşinde, ve hedefinde başarılı. Albümün sözleriyle deli bıçkınlarından biri olan Öküz’de ise İsrail’in R&B ve elektronik sularından gelen Tomer Katz’i duyuyoruz. Bizim memleket durur mu, hemen kapı gıcırtısına oynayan bizi Aşk Çeşmesi’nde Kalben’e kavuştururken hiç de çerez olmayan Çerez’de Can Güngör etkisiyle beraber Bengü Beker’le karşılaştırıyor. Son dönemde şarkılarda olduğu kadar sahnede de birlikte parladığı isimlerden Melike Şahin’i albümün hitlerinden olan Düldül’de görüyor ve şahsen duyduğuma en çok sevindiğim Aşkın Nur Yengi’li İki Satır Yara’yı favorilerimin arasına koyuyorum.
Bu isimlerin hepsi Fatih’i bana göre daha nitelikli, zengin bir kalabalığa kavuşturuyor ancak Mabel’in solo olarak kalbimi çalan iki şarkısı nefis ud girişiyle Bahçemin En Zor Gülü ve görünmezliğiyle Yeni Yaz oluyor. Kalbim kırık ama “Oley be, buram buram 90’lar” diyorum. 90’lar demişken, albümün klip çekilen ilk şarkısı olan Numaracı’da dönemin Kenan Doğulu ya da Tarkan’ı hepimizi flört etmeye yüreklendiriyormuş gibi hissediyorum, kliple beraber dinlediyseniz hemfikir olmuş olacağız. İniş çıkışlı uzun bir aşk hikayesi gibi ilerleyen, zaman zaman aşkın odağını daha “ilahi” bir yöne kaydırarak tasavvufi tınılara rastladığımız bu albüm sanki bir teslimiyet, bir kabulleniş şarkısı, Veda Ettim Geçmişe ile “Dövüşemem hiçbirinizle, benim kavgam kendimin” diyerek bitiyor.
Nereden bakarsanız bakın müthiş bir emek, özveri ve yeteneğin hamuruna eklendiği bu 25 şarkıyı tek tek incelemek pek mümkün değil, o yüzden bu albümü benim için özel kılan yönüne ilerlemek daha iyi olacak.
“Make Turkish pop great again”
Bu hashtag ile sahneye çıkarken bunun biraz esprili bir dil olduğunu söylüyordu Mabel Matiz. Ancak görünen o ki hakkı verilen bir slogana dönüştü. Slogan deyince politik bir söylem anlaşılmasından çekinmiyorum çünkü halihazırda albümdeki birçok şarkının sözü üstü kapalı ya da açık biçimde “Size karşı, size rağmen ben buradayım!” diyerek son yıllarda yükselen LGBTİ+ karşıtlığına ve kabul görmemelere, ötekileştirme çabalarına açılan bir bayrak gibi süzülüyor. Hatta önden sunulan teklisi Karakol’un klibiyle yarattığı kaosu düşünürsek de bu yönüyle bir meydan okuma olarak görülebilir tabii ki, mutlu oluruz.
Sloganın peşinden devam edersek, dünyaya geldiğinde 80’ler sonu 90’lar başı müzik furyasına aşina olan benim gibiler için yeni dönemin alternatiflerini sevmek bir yana dursun, daha da geriye döndürerek iç çekişlere sebep oluyor. 2023 yılında Fatih’le bir nevi eski Türkiye’ye gönderilen selamları hissetmek elbette çok kıymetli. Neredeyse albüm boyunca bunu hissetmemizi sağlayan en büyük etken ise Mabel’in kendisi tarafından da “Hayat çizgimde çok önemli bir yere sahip. Müzikal zenginliğinden hep çok etkilendim.” dediği Sezen Aksu. Henüz dinlemediyseniz, muhtelif ve muhalif nedenlerle kalbimizi kırmış olsa da pop müzik tarihimizin oldukça önemli bir kısmını domine edişini inkar edemeyeceğimiz Aksu’nun belli belirsiz dokunuşlarını özellikle çok sevdiğim Kara Dantelli Gençliğimize ve Müphem’de fark edeceğinize eminim. Öte yandan, Fan’da açıkça belirtilen Onno Tunç referansı ve Aşkın Nur Yengi ile bizi tanıdık mahallemize geri döndüren bir viraj var ki, sırf onun için bile kimi şarkılar defalarca dinlenebilir.
Mabel Matiz imzasının alamet-i farikası

Benim küçük dünyama synth-pop kavramını tanıtan ve sevdiren bir sanatçı Mabel Matiz, ama aynı zamanda son yılların en iyi söz yazarlarından biri. Yaşadığı aşkları, hayal kırıklıklarını, öfkeleri tüm çıplaklığı ile söze döküyor. Derinliği tartışılmaz, ancak yine dönemin malum sebeplerinden ötürü dinleyiciyi belki de iki kat etkileyen cesurluğu da takdire şayan ve gurur verici:
“Çiçeklerimi yolarak
Baharımı engelleyemezsiniz
Tarla benim, orak benim.”
“Bağır sen de durma
Yangın var burda
Çok ağır böyle uyumak
Uyanırsak yaşarız”
Saygı duruşu ve kapanış
Kendimi bildim bileli yazmayı bir kapı aralığı olarak görmeme rağmen kendi kendime konuşmanın ötesine geçecek böyle bir albüm yazısı fikri hayli zorlayıcıydı. Bunu hakikaten çok sevdiğim ve kendi kulvarında bir nevi manifesto olarak gördüğüm Fatih ile yapmak ise bir o kadar keyifliydi. Mabel Matiz bu albümde sanki modern döşenmiş bir evin zeminindeki geleneksel, otantik ve renkli bir halı gibi durarak bana yuva hissini veriyor ve beni, yeni ama tanıdık bir şey dinliyor olmanın özlediğim haline kavuşturuyor. Bu yüzden tekrara dönmekten sıkılmıyor, dahası yolun bundan sonrasında söyleyeceği sözler için heyecanlanıyorum.