KonserlerÖzel Zamanlar

Bir Ayyuka güzellemesi

Dün akşam babylon’da Ayyuka dinledik. Bu yazının fikri, konserde gelen yüksek ve yoğun duygular neticesinde ortaya çıktı. Ancak, belirtmeliyim ki bu bir konser yazısı değil. Çünkü dün akşamki hislerimle fark ettim ki Ayyuka konserleri bana bir konserden daha fazlasını yaşatıyor.

Erkin Can Seyhan | erkin@nedenozel.com

2023’ün 29 Eylül akşamında, 33. Akbank Caz Festivali programı dahilinde sahne alan Ayyuka, koca evrende bir müzik grubuyla aynı gezegende, aynı memlekette denk gelmenin insanı nasıl şanslı hissettirebileceğini bir kez daha bizlere deneyimletti.

Daha önce burada Ayyuka’nın “kendi ismini taşıyan” debut albümünü konuşmuştuk ama Ayyuka öyle bir grup ki onları tek bir albümle ifade etmek de çok zor. Zira ilk iki albüm temelinde rock türünü taşırken deneysel ve saykedelik biçimlerle yoğurulmuş. Bu albümlerde enstrümantal parçalar olduğu gibi sözlü şarkılar da var. Sözler ve üslup, kimi zaman yetişkin bir melankoli ve bilgelik taşırken kimi zaman ise çocukluktan çıkmış bir asilik taşıyor.

Grubun üçüncü albümü Sömestr’a saksafon ile imzasını atan Orlando Julius, Ayyuka’nın önceki albümlerden bildiğimiz tarzının caz dokuları ile etkileşim kurmasına katkı sağlıyor. Grup bu süreçte sözlü şarkılardan uzaklaşıyor ve son albüm Maslak Halayı da tamamen enstrümantal bir saykedelik rock albümü olarak hayat buluyor. Bu dönüşüm zamanla konserlere de yansıyor. Zaten ben Ayyuka’yı iki kez, geçtiğimiz yıl ve dün akşam canlı dinleme şerefine erişebildim. Son albümü saykedelik rock çalışması olarak tek tanımla ifade etmek mümkün olsa da burada hem Anadolu mizacını hem de evrensel dokuları müthiş bir dengede hissettiğimiz, kozmopolit ruh hali taşıyan müthiş bir bütünlük ortaya çıkıyor.

Ayyuka’nın albümlerinde yüzlerce kez dinlense gizemine erişilemeyecek melodiler de birkaç dinleyişte tüm sözleri ve melodisiyle ezberlenecek şarkılar da var ama grubun yolculuğunun bütününe bakınca insanda müziğe, şehire, hayata, çok yakın bir zaman dahi olsa 2000’lerin nostaljisine ve alternatif müzik sahnesine yönelik meraklar silsilesi zihnimde yüksek prodüksiyonlu bir performans sergilemeye başlıyor. Çünkü Ayyuka’nın müziğinde her zaman şaşırtıcı akışlar, melodiler, makamlar ve trafikler söz konusu. 2004 yılında yayımlanan ve çiğ bir sound taşıyan demo kayıtlarından 2023 yılında, birçok parça yayımlamış ve dönüşüm geçirmiş bir grubun sahnede çaldığı parçalara kadar her evrede bu gizemle karşılaşmak mümkün. Yıllar önce yazdığım ama teknik nedenlerle yazdığım siteden uçup gitmiş olan yazının başlığındaki gibi “Eskişehir’den yükselen deneysellik ve yaratıcılık”, İstanbul sahnelerinde evrenin dört bucağını temsil ediyordu. Bu gizem, öyle sınırsız, zamansız ve mekânsız bir gizemdi.

Dediğim gibi, bu bir konser yazısı değil. Çünkü bu duygularla gidilen bir konser şehrin dört yanında her gün onlarcası düzenlenen konserlerden farklı bir niteliğe sahip oluyor. Dün akşam da böyle akşamlardan biri oldu. Şans bu ya, grubu dinlediğimiz iki konserde de kendimizi mekân olarak Ayyuka’nın müziğine ve sounduna çok uygun bir atmosferin içinde bulduk. Bir hayli loş, kompakt, samimi ve sahne ile etkileşim olanağı yüksek mekânlarda izlediğimiz bu konserler grupla aramızdaki bağı da konser sırasındaki heyecanımızı da yükseltti. Bu anlamda hem 2022’deki konser için Müze Gazhane’nin hem de dün akşamki konser için babylon’un hakkını teslim etmek gerek.

Konserin genel ruh hali, benim gruba karşı hayranlığımın önemli noktalarında yer alan merak, melankoli ve gizemden doğan heyecan durumunun yanı sıra müthiş bir eğlenceyi de beraberinde getirdi. Ben ki konserlerde son derece hareketsiz bir insan olarak kaç parçada dans ettiğimi hatırlamıyorum. Müzisyenler parçaları arasında ayrım yapmazlar ama ben bir dinleyici olarak aşırı sevdiğim Hamam Sefası’na ve Namık Abinin Türküsü’ne kendimce bir imtiyaz tanıyarak dün akşamın en baba performansları unvanlarını yakıştırmak istiyorum. Müze Gazhane’deki konser, yanlış hatırlamıyorsam tamamen enstrümantal bir setlist ile gerçekleşmişti. Dün akşam ise bis için geldiklerinde Namık Abi’nin Türküsü ile birlikte Hayat Derde Bandı Beni şarkısı da çalındı. Bu anlarda Özgür Yılmaz, Altan Sebüktekin ve Alican Tezer’in olduğu alanda, gölgelerle birlikte müthiş bir manzara oluştu. Konserin en özel anları arasındaydı.

Sahnede altı kişiyle performans gösteren grubun üyeleri, müthiş enerjileri sayesinde her birini ayrı ayrı izlememiz isteğini aklımıza, kalbimize en derinden yerleştiriyordu. Keşke konseri baştan sona altı defa yaşayabilsek ve her birinde bir üyeye odaklanarak bütün günümüzü buna feda etsek ne güzel olurdu. Evet, dün akşam konserin ortasında bunu düşündüm. Her bir parçanın sonunda alkışlarken dilimden başka bir güzelleme cümlesi çıktı. Eve elimdeki posterler, setlist ve babylon yetkililerinden izin alarak duvardan söktüğüm konser afişi ile dönerken, Cahit Berkay’ın deyişiyle “çakı bulmuş çocuk” gibi şendim.

Ayrıca, bazı günlerde bazı sevdiğim albümleri sırf iyi hissetmek için yanımda taşırım. Dün akşam konsere giderken Ayyuka’nın ilk albümünü, Replikas’ın Biz Burada Yok İken CD’sini ve Pentagram’ın 1987 DVD’sini çantama atmıştım. Geç saatten dolayı uzun süren dönüş yolumda hepsini teker teker incelemek, müziği, müzikle ilgilenmeyi, müzik albümlerine ve hatıralarına odamda genişçe yer vermeyi, müzik üzerine yazı yazmayı ne kadar sevdiğimi bir kez daha fark ettim.

Bu sitenin var oluşunun ilham kaynakları arasında birkaç grup varsa, üçü dün gece sırt çantamda albümleri olan gruplardır. Bu yazı, Ayyuka için bir güzelleme, bir teşekkür yazısıdır. Son cümlem, bir açık mektuptan fırlarcasına, onlar için gelsin; Bize öyle güzel bir dünya sunuyorsunuz ki insan günü gelince göçüp gitmek istemiyor. İyi ki varsınız!

Dün akşamki konserde, Ayyuka albümlerinde yer alan parçalar arasından çalınanların listesi:

Erkin Can Seyhan

Gazeteci, müzik aşığı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir