Ev Hediyesi #11: Enes Kudu
Ev Hediyesi uzun zaman sonra 11 numaralı bölümle huzurlarınızda. Konuğumuz; İstanbul’dan dostumuz, sinema ve müzik alanında röportajlar ve yazılar yazan, yürüyüş sevdalısı Enes Kudu
“Bir liste yapar mısın?” diye yazdığında cevabı düşünmeden önce müzikle kurduğum bağı kurcalamak istedim. Müziğe olan ilgimden bahsetmeden önce müziğe olmayan ilgimden bahsedebilirim. Ya da bunu başka bir yerden ifade etmeye çalışayım. İlk çocukluk yıllarımda ve yetişkinliğe adım atmaya başladığım dönemlerde müzik daha çok önüme denk gelen ve maruz kaldığım kadar bildiğim bir alandı. Dolayısıyla müziğe baktığım çerçeve dar ve sınırlı bir tür çeşitliliğini barındırıyordu. Yine etrafımdan gördüğüm ve maruz kaldığım kadarıyla karışık kaset doldurma müptelası olduğum bir dönem oldu. Heyecanla verilen listeler. Biraz daha fazla heyecanla kaseti alıp hemen dinlemenin telaşıyla odama çekilmelerin mutluluğu aklıma geldi. Bir de eklemek isterim ki her karışık kasetimi teslim aldığım gün eve dönerken biraz da ekler pasta alırdım. Ekler ve müzik… İkisi bir arada cümle içinde manasız ama lezzet olarak karşı konulamaz şeylerdi benim için.
İlerleyen yaşlarımda, çevrem ve hayattaki odak noktalarım değiştikçe müziğe olan ilgim ve merakım özgün denilebilecek bir biçimde kendi yolunu buldu. Bunun yanında bir türün takipçisi olduğumu söylemem çok doğru bir söz olmaz sanırım. Çünkü çoğu zaman ben de neler dinlediğimin farkına varmadan bazı türlerin içine çekilebiliyorum. Hatta çoğu zaman türün ne olduğunu düşünmeden dinliyorum müziği. Bedensel, içsel ve zihinsel tempom benim müzik türüm diyebilirim. Bir türü takip etmek yerine kendimde olanla bir tür yaratmak fikri cezbedici geliyor bana. “Türüm kendimim” gibi iddialı bir şey söylemeye çalışmıyorum ama içinden geçtiğim zaman listelerimin içine alacağım şarkıları ve türleri çok etkiliyor. Öte yandan müzik, zamanın ve mekânın içindeki yaşanmışlıklarımızı zihnimize mıhlar.
Bazı şarkılar, bazı tınılar bizi bambaşka yollara sürükleyebilir, derin kuyulara düşürebilir ya da en iyi ihtimalle oradan çıkabilmenin umudunu içimizde yeşertir. Yaşamın kıymetini yaşamın kendisinden kazıyıp çıkarırken ve iç seslerimi susturacak ya da en iyi ihtimalle onunla çatışacak cümleleri barındıran şarkılar ilgimi çekiyor şu sıra. Ayaklarıma dolanan, yakama yapışan, yürüyüşlerime eşlik eden, beni heyecanlandıran konserler dolayısıyla dinlediğim ve iş dolayısıyla sıklıkla dinlediğim şarkılardan oluşan bir liste yapmaya çalıştım. Keyifli dinlemeler.
Enes KUDU
Ev Hediyesi’ne, 10 bölümlük temposuyla kıyaslarsak, uzun bir ara verdikten sonra çok özel bir konukla beraberiz. Enes Abi ile tanışmama vesile olan mevzu, sosyal medyada başlayan bir Derdiyoklar muhabbetiydi. Karaköy Perşembe Pazarı’nda, hırdavatın harman olduğu alemde dolanıp Derdiyoklar İkilisi’nin Disko Folk albümünü dinlerken o anki ruh hâlimi sosyal medyada paylaşınca çalışmalarını ilgiyle takip ettiğim Enes Kudu ile ilk muhabbetimizi gerçekleştirmiştik.
İnsan, ortak zevklere sahip olduğu kişilerle dostluk kurmak için ilk adımı attığında her insanın ortak zevklere rağmen apayrı dünyalardan geldiğini zannedebiliyor. Ancak, müzik üzerine sohbet edildiğinde ortaya çıkan hatıralar gösteriyor ki birçoğumuz kendi küçük dünyamızda hissetmiş olduğumuz duygularda ve keşiflerle, emekle, uğraşla çizdiğimiz o muhteşem yolculukta kocaman bir birlikteliği temsil ediyoruz. Birçoğumuz müziğe, dar ve sınırlı bir çerçevede maruz kalıp daha sonra nereden, ne şekilde geldiğini hatırlamadığımız kıvılcımlarla kendi yolumuzu inşa ediyoruz. Bu süreçte, yani yolculuk sırasında gelişen dostluklarımız birçok zaman ortak müzik zevklerinin veya uğraşların eseri olabiliyor. Neticede aynı yolun yolcusuyuz.
Bu yolculuk biraz olgunlaştıkça hem yolda keşfettiklerimiz ve kendi irademizle seçtiklerimiz hem de henüz bir yolumuz yokken maruz kaldıklarımız farklı işlevlerle hayatımızda yer etmeye devam ediyor. Kendi seçimlerimiz genellikle bize daha çok hitap ettiği ya da estetik geldiği için hayatımızda var olmaya devam ederken maruz kaldıklarımız ise çocukken evimizde bulunmuş bir kaseti, izi kaybolmuş bir ilkokul arkadaşını, hayatı terk etmiş bir yakını veya üzerinden geçen inşaatçıların bambaşka bir yere çevirdiği sokakları hatırlatıyor. Hele ki maruz kaldıklarınız konusunda da kendinizi 6 yaşında Derdiyoklar kasedine sahip olmuş ben gibi, şanslı hissediyorsanız bu pastel hatıranın anlamı daha da derinleşiyor. Yıllar sonra bir arkadaşınızla 20 yıl öncesinden, ama çocuk zihninden miras olduğu için hayal meyal hatırlanan günlere dair bir şeylerin ortaklığını kurduğunuzda bugünkü kendinizi o berrak zihinli yaşlarınızla aynı ufuk çizgisinde görebiliyorsunuz. Geriye dönüp bakmak kolaylaştıkça geriye dönük arayışlar ve keşifler de derinleşiyor. Konuğum Enes Abi olmuşken, müzik dinleme motivasyonumu ve bu motivasyonun beni durmaksızın ittirdiği yolculuğumu onunla tanışma vesilemiz üzerinden ele almak hoşuma gitti. Diliyorum ki yolumuz daha çok kesişecek ve yeniden canlanan hatıralarla aynı ufuk çizgisinde müziği merkezine alan yeni hatıralar filizlenecek.
Eğer müziğe ve sinemaya biraz olsun ilginiz varsa Enes Kudu’nun çalışmalarını kesinlikle takip etmenizi öneririm. Ona da bu vesileyle tekrar teşekkür ederim. Keyifli dinlemeler.
Erkin Can SEYHAN
Fotoğraf: Gökhan Baykal