AlbümlerKült Albümler

Moğollar | Düm-Tek / Hittit Sun (1975)

Moğollar’dan daha evvel dördüncü haftadaki yazımda bahsetmiştim. Hatta bir sonraki hafta yazdığım yazıda da Cahit Berkay’ın sözlerine atıfta bulunmuştum. Ancak bu okuduğunuz, bu sitedeki tam anlamıyla ilk Moğollar yazısı olacak ve muhtemelen bir yazıda da kalmayacak çünkü bilgisayarın başına otururken aklımdan geçenler şunlardı: “Moğollar yazayım yazmasına da, hangi albümü yazsam aklım diğerlerinde kalacak”

Erkin Can Seyhan | erkin@nedenozel.com

Aslında bu sorunun cevabı, bana net bir şekilde Anadolu Pop olacakmış gibi gelirdi. Bu albümün en önemli özelliği malum. Memleketimize ait motifleriyle Avrupa’da ses getiren Moğollar, Fransa’da Les Mogol ve Avrupa genelinde The Mogol olarak, Fransa’daki adı Danses Et Rythmes De La Turquie D’Hier À Aujourd’hui olan albümle 1971 yılında Academi Charlos Cros birincilik ödülünü kazanmıştı. Memleket müziği açısından müthiş bir gurur olan bu öykünün yanı sıra albümü de çok severim ama yazıda da belirteceğim detayları sayesinde Moğollar’ın Düm-Tek, ya da The Mogol’un Hittit Sun, albümünü öncelikli olarak yazmak içimden geldi. Anadolu Pop’u yazacağım gün de gelir elbet; Düm-Tek’e yoğunlaşalım.

Fransa’da Studio Eta Gaffinel’de kaydedilen albüm, 1975 yılında Fransız plak şirketi Sunbar etiketiyle Hittit Sun olarak yayınlanırken aynı parçalardan oluşan ve sadece sıralamasında farklılıklar olan Türk baskısı da yine aynı yıl Coşkun Plak tarafından Düm-Tek adıyla yayınlandı. Düm-Tek, Türkiye baskısında açılış parçası olarak albüme ismini veriyordu. Hittit Sun yani Hitit Güneşi de Hitit uygarlığının ve sanatının timsali olmakla birlikte birçoğumuzun gönlünde başkentimizin daimi sembolü olmasının yanı sıra, bu albüm sayesinde Fransa’da Moğollar’ı ve memleketimizin müziğini tanımlayan bir sembol olarak anlam kazanıyordu. Birçok harika detayı bir araya getiren bu albümü yakından inceleme zamanı.

İlk olarak albümün şarkı listesi:

1. Düm-Tek

2. 7/8–9/8

3. Rue De L´Oriant E.5. — Şark Yolu

4. Kapalı Çarşı

5. Sun Flower — Güne Bakan

6. Magic Moon — Sihirli Ay

7. Blue Mood — Gam Yükü

8. Water Lilly — Nilüfer

9. Elif

10. White Deer — Alageyik

11. Fairy Tales — Peri Bacaları

12. Sparrow — Serçe

Yazıyı okurken albümü dinlemek isteyenler için dev hizmetimiz için tıklayın.

Albümün Kısa Hikayesi

Moğollar | Düm-Tek (1975, Coşkun Plak)

1967 yılında yola çıkan Moğollar’ın soluksuz ilk dönemi 1976’ya kadar devam ediyor. Bu süreçte 45’liklerle başlayan müzik yolculuğu daha sonra 33’lük albümlerle tamamlanırken Moğollar’ın zaman tünelinde en özel dönüm noktalarından biri Cem Karaca ile olan birliktelikleri oluyor. Bunun ardından ise Cahit Berkay ve Engin Yörükoğlu’nun Fransa serüveni başlıyor. Bundan sonraki süreçlerde iki eski dostun hayatlarını kazanmak adına müzik haricindeki alanlarda çalıştıkları dönemler var. Hatta Cahit Berkay, Fransa’daki restorancılık deneyimini pek çok söyleşisinde birinci ağızdan anlatır. Moğollar’ın Düm Tek / Hittit Sun albümü de Berkay ve Yörükoğlu’nun Fransa’da yaşamını sürdürdüğü yıllara denk düşüyor. Düm-Tek, bir yıl sonra Diskotür tarafından yayınlanacak olan Moğollar adlı albümden önce, Moğollar’ın ilk döneminin son albümlerinden biri olarak tarihe geçiyor. Bu albümün dolayısıyla ilginç bir tarafı da var zira Moğollar’ın 70’lerdeki kayıtlarıyla özdeşleşen isimlerden Taner Öngür, Murat Ses ile Cem Karaca & Moğollar birlikteliğinin davulcusu Ayzer Danga gibi isimler, bu dönemde Moğollar’da yer almıyor. Grubun daimi isimlerinden Cahit Berkay ve yine 70’lerdeki katkılarının yanı sıra 1993’ten 2010’a kadar grubun daimi üyesi olarak Moğollar ile özdeşleşen efsane isim, Cahit Berkay’ın hep ‘Ajan’ diye andığı Engin Yörükoğlu’nun haricinde albüme katkı veren müzisyenler ise bas gitarda Michel Sholet, tuşlularda da Romen Petiter.

Moğollar’ın ve Cahit Berkay’ın ortaya koyduğu birçok eser, zihnimize ve belleğimize o kadar çeşitli kanallardan dahil oluyor ki dinlediğimiz şarkıların ismi neydi, biz onu ilk nerede duymuştuk, acaba hangi filmde dinlemiştik gibi birçok soruyu aynı anda soruyoruz. Düm-Tek albümü de isim olarak aşina olmasanız bile eminim ki birçok parçasını en azından bir kere duymuş olduğunuz bir albümdür. Moğollar’ın müziği, hele ki o dönemki müziği hayatımızın her yerinde. Kaç kuşağı aynı filmlerde birleştirdiğini sayamadığımız filmler başta olmak üzere hayatımızın birçok alanında bu seslere aşinayız.

Albümü Özel Kılan Detaylar

Türkiye’de müzik ve popüler kültür tarihine aşina olmamızı bir hayli kolaylaştırmasıyla minnettar olduğum Derya Bengi, 70’li yılları anlattığı harika kitabında bu albümün, Moğollar’ın özgür bir biçimde özgünleşmesi anlamındaki değerini şu cümlelerle ifade ediyor: “…bu sefer mevcut halk ezgilerini çokseslendirmek yerine özgün çoksesli halk ezgileri dünyaya getirmekti esas olan.” Bengi’ye göre Moğollar, birlikte çalıştığı Barış Manço ve Cem Karaca gibi isimlerin şarkılarında harika işler ortaya koyuyordu ama grubun, yıldız bir sanatçıya ya da bildiğimiz halk ezgilerine bağlı kalmadan güçlü ve özgün bir müzik ortaya koyması bakımından Düm-Tek albümü özel bir yere sahipti.[1] Albümdeki bazı parçalar, Düm-Tek’in bu yönünü bir hayli ön plana çıkarıyor. İşte albümü özel kılan detaylar:

Gezgin Parça 7/8–9/8: Bu maddeyi isimlendirirken çok zorlandım ama “gezgin” kelimesi galiba tarif ettiğim şeye en yakını. Hani hayatınızı, özellikle de karakterinizin şekillendiği gençlik yıllarınızı farklı ortamlarda, farklı şehirlerde ve hatta belki de farklı ülkelerde vakitler geçirerek sürdürürsünüz; bunun sonucunda da kendinize kültürel geçişlere yatkınlık ve geniş bir bakış açısı gibi yetenekleri kazandırsınız ya… İşte bu albümde öyle bir lezzet var. Örneğin 7/8–9/8’i dinlediğimizde isminde bile bizim müziğimize yönelik bir anlam çıkan, ön plandaki enstrümanı kısa sap bağlamanın yakın akrabası olan cura olan bir parça ile karşılaşıyoruz. Şarkının ritminin ve ana melodisinin baş aktörleri de Türk müzisyenler. Ancak, bütün bunların yanında yerel unsurların başrolde olmasına rağmen bir parçanın evrensellik tanımına bu kadar uygun olup, adeta “yöresiz” bir niteliğe sahip olduğu kaç tane parça biliyoruz? Hani burada elimize bağlama alıp yabancı bir müziği çalarak evrenselleşmekten ya da batılı geleneği temsil eden enstrümanlar ile türkü çalmaktan bahsetmiyoruz; ortaya sıfırdan, özgün bir eser koymaktan bahsediyoruz. Çocuksu ve muzip hissiyatı ile eski filmlerden de hatırladığımız parça, muhtemelen albümde emeği geçen ve şarkının introsunu çalan Shollet ve Petiter’in de etkisiyle katkılarıyla bir hayli farklı bir kimliğe sahip. Üzerine konuşmak, beyin fırtınası yapmak konusunda çok hevesli olduğum bir parça ama kelime dağarcığım çok azını karşılayabiliyor. Ancak, ritimler konusunda o kadar iddialı yorum yapmak istemesem de dünya ile etkileşim olanaklarının çok daha zayıf olduğu yıllarda memleketimizin curasını, yörsel bir motif olmaktan çıkarıp bir dünya enstrümanı gibi icra etmiş olmak ciddi bir saygıyı hak ediyor. 7/8–9/8 bugün bile Moğollar konserlerinin değişmez parçalarından biri.

7/8–9/8 bugün bile her konserde çalınıyor. Cahit Berkay’ın cura ile çaldığı en güzel parçalardan biri.

“Rüyadaki Sesler” Hissiyatı: Jazz Semai albümünde Rüyadaki Sesler parçasını, geçtiğimiz haftalarda yazdığım yazıda konuştuk. Yüksek izninizle ben bu parçanın ismini, Düm-Tek albümündeki bazı şarkılar için benzetme olarak kullanacağım. Şark Yolu’nun ilk dakikasının sonlarında başlayan bölüm, basların ve klavyenin çivi gibi kulaklarımızın pasına pasına çakıldığı anlar yaşatıyor. Bu anları, albümde çokça kez tekrar eden “gerçeküstülük” hissiyatı ile tarif edebilirim. Türk baskısında Şark Yolu’ndan sonraki parça olan Kapalı Çarşı’da Cahit Berkay’ın kemençe çalış biçimi; gaipten gelen sesler ya da ancak bilincimizin bulanık olduğu anlardaki algılayış şeklimizle duyduğumuz sesler gibi. Bu parçaları tarif ederken cümleleri o kadar zor kuruyorum ki umarım anlayış gösterirsiniz. Gerçekten sürreal melodiler ve sesler dinliyoruz. Zira Kapalı Çarşı’da kemençelerle birlikte yürüyen klavye melodilerinin tonu da insanı tatlı bir çocukluk uykusunda hissettiriyor. Çocukken zihnimiz daha berrak olduğu halde birçok şeyi bilgi birikimimiz ve kelime dağarcığımız zayıf olduğu için nispeten yarım yamalak anlayıp yıllar geçtikçe de hayal meyal hatırladığımız için bize böyle hisler yaşatan bir albümü algılama konusunda da dumur olmamızı normal karşılıyorum.

“Multi Enstrümantalist” Cahit Berkay: Bunun ne kadar haber değeri var bilmiyorum ama Cahit Berkay’ın albümde çalmadığı telli ve yaylı enstrüman neredeyse yok. Elektrogitar, akustik gitar, bağlama, cura, yaylı tambur ve kemençe olmak üzere altı farklı enstrümanla bu albümün kaydında müthiş emeği olan Berkay’ın müzik konusundaki üretkenliğini Türkiye’de bilmeyen insan yok. Cahit Berkay için virtüöz demek abartı olur ama o, çaldığı enstrümanlarla o kadar güçlü bir ilişki kuruyor ki birden farklı enstrümanla yer aldığı kayıtlarda ortaya çıkan uyum tadından yenmez oluyor. Bu kadar farklı enstrümanı çalıp, virtüöz olarak tanımlanmayıp ona rağmen her çaldığı enstrümana da kendi kimliğini aşılaması Cahit Berkay’ın ve dolaylı yoldan Moğollar’ın müziğini ayrıcalıklı kılan bir durum. Onun kendi deyimiyle gitar gibi çaldığı bağlamayı da, bağlama gibi çaldığı gitarı da, yaylı tambur gibi çaldığı kemençeyi de kırk metre öteden duysak tanıyoruz. Yetenekli müzisyen, iyi müzisyen olmak birçok insan da işin teknik boyutu olarak kalabiliyorken Cahit Berkay’ın ortaya koyduğu müzik; özgün bir kimliği olup, yeri çok zor doldurulabilecek, sanatsal kıymeti yüksek bir eserler bütününü ifade ediyor. Sanatın benim bildiğim değer yargıları arasında deneysellik ve cesaret de var. Bugün alıştığımız için kolay geliyor, bundan neredeyse 50 yıl önce, onun eline aldığı enstrümanlarla denediklerine kaç kişi cesaret edebilirdi?

Sparrow / Serçe: Normalde “Rüyadaki Sesler” başlığında anlatabilirdim ama Sparrow’un yeri bende o kadar ayrı ki onu ayrı bir maddeye taşımak istedim. Üzerine konuşması çok zor olan bir şarkı; tek diyebileceğim, bunun gerçekten insan eliyle bir stüdyoda kaydedilmiş olduğuna inanmak gerçekten çok güç. Bir yandan sürekli dinlenesi, bir yandan da dinledikçe delirmeye bir adım daha yaklaşacakmış gibi hissettiren bir melodi söz konusu. Bu şarkı, bende özel bir anısı nedeniyle ve tamamen kişisel duygularımla, Tepebaşı’ndan Haliç’e bakarak gün batımını izlemeyi çağrıştırıyor. Hatta tam şimdiki TRT binasının önündeki, şimdilerde üzerinde bir kafe olan alandan söz ediyorum. Bir tarafta Beyoğlu ve Pera’nın ihtişamlı yapıları, otelleri; diğer tarafta Kasımpaşa, Haliç ve ardındaki eski mahalleler var. Bulunduğumuz yer ise 1971’deki yangınla yok olan Tepebaşı Dram Tiyatrosu’nun önü… Hatta işte tam orada çektiğim bir fotoğraf:

25.01.2020

İstanbul’a ilgi duyan biriyseniz muhtemelen sizin için de çok şey ifade eden bir yerden bahsediyorum. Pandemide uzun bir süre Beyoğlu taraflarına gidemeyince oraya dair en sevdiğim insanlardan biri olan Şener Şen’in başrolünde olduğu filmleri izleyip duruyordum. Gölge Oyunu’nda Tarlabaşı Bulvarı’ndan motorla geçtikleri bir plan vardır. Oradaki mistik ve boğuk manzara da beni aynı duygulara iter. Memleketin en güzel manzaralarından biri oradadır bana göre. İlginçtir ki Moğollar’ın Haliç’te Güneşin Batışı diye ayrı bir parçası da var. Sparrow’un yeri yalnızca bu albümde değil, bütün Moğollar külliyatında bile benim için çok özel.

Kapanış

Düm-Tek albümünden bahsederken kelimeleri en doğru şekilde seçmek, albümün yarattığı hissiyatı kelimelere dökmek gerçekten çok zor oldu. Taa o yıllarda Fransa’ya gidip böylesine kaliteli bir albümü, üstelik bizden motifler taşımasına rağmen iki yabancı müzisyen ile birlikte kaydedilen bu albümü ortaya çıkarmış olmaları, Moğollar’ı özel kılan dönüm noktalarından biri. Bugün o albümün kadrosundan yalnızca Cahit Berkay grubun kadrosunda yer alıyor. 2010’da kaybettiğimiz Engin Yörükoğlu’nu her konser saygıyla anarken grubun bu albümden çaldığı tek parça ise 7–8 / 9–8. Albümdeki parçaların bazılarını çeşitli yapımlarda denk gelip duyuyoruz ama memleketimiz müziğine ilgi duyan herkes; cazdan saykedeliğe, halk müziğinden anadolu rock’a kadar pek çok esintiyi buluşturan bu albümü derinlemesine incelemekten büyük keyif alacaktır. Ben albümler hakkında yazı yazarken eş zamanlı olarak albümleri de dinliyorum. Bu albümü dinlerken, özellikle 7/8–9/8, Şark Yolu ve Sparrow’u dinlerken hissettiklerimi tarif etmekte, muhtemelen ömrüm boyunca başarılı olamayacağımı düşündüğüm için yazacak kelime bulmakta epey zorlandım. Umarım hislerimi anlatabilmişimdir. Okuduğunuz için teşekkürler; görüşmek üzere!

Dipnotlar

[1] Bengi, D. (2020), 70’li Yıllarda Türkiye: Sazlı Cazlı Sözlük “Görecek Günler Var Daha”. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

Erkin Can Seyhan

Gazeteci, müzik aşığı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir