45'likler

Beş 45’lik: 60’lar | Bölüm #1

Birkaç haftadır, burada yazı yazdığım dört beş haftadan birini 45’liklere ayırmak gibi bir düşüncem vardı. Bu düşüncemi şekillendiren hissiyatım ise bazı haftalarda bütün haftayı bir sanatçı ya da albüm ile konuşarak geçirmek istemediğimde, her ne kadar müthiş albümlerden konuşsak bile bazen böyle bir yorgunluk olabiliyor, her gün farklı bir sanatçı ya da plak hakkında paylaşım yapabilme güzelliğine karşı duyduğum heyecana dayanıyordu. Bu hafta bu düşüncemi yine erteleyip Replikas’ın Biz Burada Yok İken adlı cover albümünü yazmayı planlıyordum. Zaten önümüzdeki hafta da bu albümü yazacağım ama bu albümün benim için en özel yönüne kafa yorunca, 45’liklerle ilgili ilk yazımı buradan yola çıkarak yazabilirim diye düşündüm. Zira özellikle 60’lı yılların ikinci yarısından itibaren ortaya çıkan yeni müzisyenlerin 45’liklerinde yoğun bir biçimde halk müziği etkisi görüyoruz. Replikas’ın albümündeki cover parçalar da, örneğin Çiçek Dağı’ndan veya Bir Ayrılık Bir Yoksulluk Bir Ölüm’den bahsedersek, aslında bu döneme saygı duruşu niteliği taşıyor. Bu parçaları doğrudan halk müziği biçimiyle Neşet Ertaş’ın yorumladığı gibi değil, Erkin Koray’ın veya Ersen ve Dadaşlar’ın yorumladığı biçimiyle dinliyoruz. O zaman bu hafta bir albümü değil, bir dönemi ifade eden beş 45’liği ele alalım. Önümüzdeki hafta da buraya referans vererek Replikas’ın Biz Burada Yok İken albümünü konuşarak devam edeceğiz.

Erkin Koray & Yeraltı Dörtlüsü — Çiçek Dağı / Hop Hop Gelsin (1968)

Erkin Baba’nın en sevdiğim 45’liklerinden biri olan bu plağın A yüzünde Çiçek Dağı, B yüzünde ise Hop Hop Gelsin var. Çiçek Dağı, Türk Halk Müziğinin en büyük temsilcilerinden Neşet Ertaş’ın 1938 yılında doğduğu memleketi Kırşehir’ın Çiçekdağı ilçesi için yazdığı bir türkü olarak gönüllerimizde yer etmiş vaziyette. Erkin Koray ise bu parçayı enstrümantal olarak öyle bir düzenlemiş ki ortaya memleket rock müziğinin en önemli parçalarından biri çıkmış. Yer yer elektro bağlamaya dönüşürcesine işlenen elektro gitar motiflerinin başrolü çektiği parçanın altyapısındaki güçlü davul ritimleri ise Çiçek Dağı’nı naif bir Anadolu türküsü olmaktan klasikleşmiş bir rock parçasına dönüştürüyor. Bu parça Replikas’a ilham olduğu gibi geçtiğimiz yıllarda Selda Bağcan ile çalışmaları sayesinde epeyce aşina olduğumuz Boom Pam tarafından da benzer şekilde yorumlandı. Erkin Koray’ın aranje ettiği versiyonuyla Çiçek Dağı, Erkin Koray’ın 45’liğindeki versiyonu ile birlikte üç farklı ve güçlü enstrümantal yorum ile hayat bulmuş durumda. 45’liğin muhteşem kapağını inceleyince karşılaştığımız harika görsel de bu parçanın güzelliği ile bütünleşiyor. Çiçek motifi içine işlenmiş olan görselin yanı sıra Erkin Koray isminin yazıldığı font ve plağın yapımcısı İstanbul Plak’ın logosu da kapağın görsel bütünlüğüne hizmet ediyor.

Plağın B yüzündeki Hop Hop Gelsin de aranjmanı ve sözleri Erkin Koray’a ait eğlenceli bir parça. Aynı Çiçek Dağı gibi güçlü davul introsu ile başlayan parça, Erkin Koray’ın naif sözleri ve vokaliyle Erkin Koray’ın altı yıl sonra yayınlanacak Elektronik Türküler albümü için adeta işaret fişeği niteliği taşıyor. Bu dönemin sanatçıları, özellikle 80’lerden sonra müzik tarzı olarak dönüşüm geçiriyorlar ama 60’ların sonlarında saykedelik bir halk müziği temeli inşa ederek günümüzde gönlümüzü fetheden birçok yerli saykedelik müzik grubuna ilham olan bu ekolde Erkin Koray çok değerli bir yere sahip. Bu 45’lik de Erkin Baba’nın henüz hiçbir 33’lük yayınlamadan evvel çıkardığı beşinci 45’liği olarak diskografisinde yer alıyor.

Barış Manço & Kaygısızlar — Kızılcıklar / I’ll Go Crazy (1968)

1967–69 yılları arasında altı 45’lik yayınlamış olan Barış Manço ve Kaygısızlar birlikteliği, memleketimiz müziği için en büyük şanslardan biri. Benim en büyük şaşkınlığım ise henüz birkaç hafta evvel Ele Güne Karşı albümünü yazarken yaptığım araştırmalarda Mazhar Alanson ve Fuat Güner’in bu dönemde Kaygısızlar grubunda Barış Manço ile birlikte müzik yaptıklarını öğrenmem olmuştu. Kızılcıklar / I’ll Go Crazy’nin kapağını biraz dikkatli inceleyince iki müzisyeni de tanımak mümkün ama insan bazen gerçekten gözünün önündeki bir şeyi bile gözden kaçırabiliyor. Aynı 45’likte bas gitarda Mithat Danışan ve davulda Ali Serar isimleri yer alıyor.

Plağın A yüzünde James Brown coverı olarak yorumlanan I’ll Go Crazy yer alıyor. Barış Manço günümüzde popüler olan birçok parçasında, bu plağa nispeten naif bir yoruma sahip ama bu 45’likte bir hayli güçlü bir vokal performansı sergiliyor. Bir gün okulda Barış Manço ve Kurtalan Ekspres’in Dere Boyu Kavaklar performansını izlerken hocama dönüp “Bu adamların gerçekten o dönemki yabancı müzisyenlerden aşağı kalır bir yanını göremiyorum” demiştim, hocam da “Yok ki zaten” demişti. Bunu doğrulamak için yabancı bir şarkıyı İngilizce sözlerle söyleyen bir Barış Manço şarkısına ihtiyaç duyuyorsak usta sanatçının Kaygısızlar ile birlikte yorumladığı I’ll Go Crazy coverını defalarca kez dinleyip bu konu üzerine düşünmekte yarar var. Sanırım çoğumuz benzer fikirlere varacağız.

Bir diğer parça Kızılcıklar ise hepimizin çok sevdiği halk müziği eserlerinden. Burada harika bir düzenleme, 9/8’lik güçlü ritimler üzerine işlenen incelikli gitar yürüyüşü ve türkünün coşkusunu harika ifade eden bir Barış Manço vokali dinliyoruz. Hani bizler bir Barış Manço ya da o seviyede şarkı söyleyen insanlardan herhangi biri olmayarak her an her yerde her şarkıyı söyleyemeyiz ama bazen kendimizi özgür hissettiğimiz bir anda bağıra bağıra bir şarkı söyleriz ve müthiş olur ya, bu şarkıda tamamen öyle bir hissiyat var. Sanki bir stüdyoda değil de ağaçlarla, kuşlarla dolu bir tepede gökyüzüne bakarak haykıra haykıra söylenmiş gibi… Tek kusuru yalnızca 1 dakika 44 saniye sürdüğü için doyulamamak olan bu parçanın benzer ama farklı bir versiyonu da Emre Grefson Müzik tarafından derlenen Barış Manço 1962–1963 albümünde yer alıyor.

Haramiler — Aya Bak Yıldıza Bak / Arpa Buğday Daneler (1968)

Bu plak da yazının girişinde bahsettiğim Replikas albümü sayesinde keşfettiğim bir 45’lik olarak gönlümde özel bir yere sahip. Aya Bak Yıldıza Bak, geleneksel haliyle de çok sevdiğim bir türkü. Hatta bu türkü, yine 1968 yılında T.P.A.O. Batman Orkestrası tarafından da yorumlanıyor ve grubun aynı 45’likteki diğer parçası Şeker Alalım ile birlikte yayınlanıyor. O döneme dair en sevdiğim özelliklerden biri de bu zaten; türküler, özellikle de renkli ve coşkulu türküler aynı dönemlerde birbirinden güzel biçimlerde yorumlanmış. Türkünün sözleri ve müziği o kadar ilgi çekici ki doğal olarak köklerini bilmek istiyor insan. Erzurum yöresine ait, buselik makamındaki bu türkünün TRT Repertuvarına göre kaynak kişileri Raci Alkır ve Muharrem Akkuş, derleyen ise Alaaddin Seçgel.

Erkin Koray’ın Çiçek Dağı parçası gibi 1968 Altın Mikrofon Yarışması finalistlerinden biri olan Arpa Buğday Daneler’i B yüzünde taşıyan plak, halk müziğinin eğlenceli eserlerini buluştururken Haramiler’in özgün yorumu ise memleketimizin köklerinden beslenen saykedelik müzik açısından önemli temellerden birini oluşturuyor. Halk müziğini hepimiz biliriz, her şey iç içedir. Aynı sözleri, müzikleri, geçişleri, tavırları vs. farklı türkülerde duyarız ve bunu yadırgamayız. Aynı şey popüler kültür ürünlerinde yaşandığında çalıntı, arak, esinlenme vs. tanımları altında bir sürü tartışma yaşanırken halk müziğinin kültüründe bunun doğal bir şey olduğunu biliriz. En azından ben şimdiye kadar herhangi birinin çıkıp da “Yahu Arpa Buğday Daneler’in sözleri farklı türkülerde geçiyor, bu ne iş!” türünde bir isyanı dile getiren birine şahit olmadım. Haramiler’in bu plağında Arpa Buğday Daneler’i dinlerken birkaç saniyelik için de olsa dönemin farklı çalışmaları ile temas kuruyoruz. Örneğin Arif Sağ’ın enstrümantal olarak çaldığı Dıv Dıv’ın müziği, bu parçayı oluşturan motiflerden biri. Ayrıca bir de Moğollar’ın meşhur Anadolu Pop plağındaki Vahşi Çiçek’i tamamlayan melodilerden biri yine bu parçada ilk nakarattan sonra kulaklarımızın pasını siliyor. Bu arada Vahşi Çiçek’in de maşallahı var; Jon Lord, Lazy’nin introsunu çalarken Murat Ses’e özenmiş diyen biri çıksa ilk etapta yalandır diyemem. Bu melodiler, bu sesler, bu renkler o dönem nasıl iç içe geçmişse bir yerden sonra yeni bir şey keşfettiğimizde bile yabancılık çekmiyoruz. Kökleri halk müziğine dayanan müzikleri dinlemenin en keyifli özelliklerinden birini yansıtan bu 45’lik, bana göre memleket tarihinin en kıymetli eserlerinden biri.

Moğollar — Kaleden Kaleye Şahin Uçurdum / Ilgaz (1968)

Bu plak ile birlikte yazı, iyiden iyiye, 1968’teki Altın Mikrofon ile 2012’deki Replikas’ın arasında köprü görevi gören bir noktaya geldi. Evet, bu 45’liğin bir yüzünde ilk olarak Replikas sayesinde dinlediğim Kaleden Kaleye Şahin Uçurdum, diğer yüzünde de Altın Mikrofon’da yarışmış olan Ilgaz var. İlk olarak yanılmıyorsam Vizontele’nin ilk sahnesinde kamyondaki teypten gelen seslerle aşina olduğum bu Adıyaman türküsünün Moğollar yorumundaki bestesi, orijinal halinden ufak farklılıklar taşısa da iki versiyonu da bilen insanlar, bunları zamanla özdeşleştirebilir. Benim için ikisi birbiriyle bütünleşmiş durumda. Çok güçlü bir intro ile başlayan parça, geleneksel türkü versiyonuna göre biraz daha sert ve tempolu olsa da Murat Ses’in nakış gibi işlediği klavye motifleri ve Aziz Azmet’in naif sesi, türkünün ruhunu aynen devam ettiriyor.

Plağın B yüzündeki Ilgaz ise geleneksel bir Kastamonu türküsü olarak aşina olduğumuz, Moğollar yorumu ile ise aşık olduğumuz bir parça. Daha sonra benzer bir düzenlemeyle enstrümantal olarak Moğollar’a uluslararası başarı getirecek olan Anadolu Pop albümünde de dinleyeceğimiz Ilgaz, sakin tempolu ve gitar arpejlerinin ön planda olduğu bir introdan sonra Aziz Azmet’in vokalleri ile her geçen saniye güçlenmeye ve temposunu yükseltmeye devam ediyor. Anadolu’nun yüce bir dağı tanımlamasına uygun olarak parça boyunca yamaçlarından zirvesine doğru yürüdüğümüzü hissettiğimiz Ilgaz’ın finali, tempolu ve zengin klavye motifleriyle işlenen bir solo ile son buluyor. Özel olarak belirtmek gerek, Murat Ses’in bu 45’likteki ve Moğollar’ın erken dönemindeki yeri gerçekten çok özel. Grup yeniden birleştikten sonra ise Serhat Ersöz gibi iyi bir müzisyenin tuşlularda yer alması ise yeni kuşak Moğollar dinleyicilerinin şansı. Yoksa Murat Ses’in yerini doldurmak, herhangi bir müzisyen ile çok da kolay olmayabilirdi.

Tülây German — Burçak Tarlası / Mecnunum Leylâmı Gördüm (1964)

Bu hafta bahsedeceğim son 45’lik, diğer dördünden farklı olarak 1968 yılına ait olmasa da Berat Günçıkan’ın deyişiyle iki 68 yaşamış olan Tülay German’a ait.[1] 1964 Balkan Melodileri Festivali’nde en beğenilen şarkıcı seçilen German’ın Doruk Onatkut Orkestrası ile birlikte doldurduğu bu 45’lik, A yüzünde Muzaffer Sarısözen’in derlediği geleneksel türkü Burçak Tarlası yer alıyor. En sevdiğim Tülay German parçalarından biri olan Burçak Tarlası, halk müziği ve caz arasında kurulan köprüye döşenmiş en sağlam taşlardan biri. Aradan geçmiş 58 yıl, Burçak Tarlası ne bir müzik parçası olarak ne de söyledikleri bakımından hiç eskimemiş. Ben bu türküyü Tülay German’dan evvel Kardeş Türküler ve Ruhi Su’dan dinlemiştim. Tülay German’ın, bu iki yorumdan farklı olarak “deyyus” yerine “adam” kelimesini kullanması ise kulağıma farklı gelmişti. Meğer bunun o dönem için çok derinlikli bir hikâyesi varmış. Tülay German’ın Düşmemiş Bir Uçağın Kara Kutusu kitabında da anlattığı bu öyküyü kısaca Berkan İnan’ın yazdığı blog yazısından okuyabilirsiniz.

Plağın B yüzünde kaynak kişileri Aşık Ali İzzet Özkan ve Aşık Veysel olup derleyeni Muzaffer Sarısözen olan Mecnunum Leylamı Gördüm var. Hem de Tülay German’ın muhteşem sesi ve Doruk Onatkut’un muhteşem düzenlemesi ile… Aşık Veysel’den dinlemesi en keyifli olan türkülerden Mecnunum Leylamı Gördüm, Aşık Veysel’in bildiğimiz birçok türküsüne göre bile farklı bir tempoya ve melodiye sahipken Tülay German ve Doruk Onatkut Orkestrası’nın ortaya çıkardığı caz versiyonu, bu türküyü ve bu plağı müzik hafızamızda bambaşka bir yere koyuyor. Bu plak, Replikas’ın albümündeki parçalar gibi geleneksel halk müziği ve çağdaş yorumlar arasında, bir ilham kaynağı olarak, bir köprü niteliği taşıyor. Zira Aşık Veysel’in parçaları sonraki yıllarda da çok kez farklı müzik türleri ile temas etti. Pentagram’dan heavy metal, Ediz Hafızoğlu ve Nazdrave ekibinden caz olarak dinlediğimiz Uzun İnce Bir Yoldayım; Esin Afşar’dan dinlediğimiz Caz Yorumlarıyla Aşık Veysel albümü ve albümde bana göre ön plana çıkan Mecnunum Leylamı Gördüm… hepsi birer örnektir.

Kapanış

Epeydir gerçekleştirmeyi düşündüğüm ama sürekli ertelediğim bu yazı dizisi, bundan önceki albüm yazıları gibi zamana yayılarak devam edecek. Hepimizin çok sevdiği 70’lerde sayıları artan 33’lük plaklara giden yolların çoğu, 45’liklerden geçiyordu. Günümüzde plak kültürü ile haşır neşir olmayan insanlar için yalnızca nostalji olarak görünen bu olgu, döneminin kültürünü güçlü bir şekilde yansıtan değerlerden biri. Bu motivasyonla albümlerle birlikte 45’liklere de ağırlık vermeye başlıyorum. Umuyorum ki belli bir yerden sonra geri dönüp baktığımızda sizin için de benim için de kıymetli bir birikim olacaktır.

Bu Albümün Nesi Güzel’den bu haftalık bu kadar. Eğer beğendiyseniz Medium hesabımızı takip etmenin yanı sıra podcastimizi takip etmek için Spotify, bültenimize abone olmak için Revue, sosyal medya hesaplarımızı takip etmek için ise Twitter ve Instagram hesaplarımızı da takibe alabilirsiniz. Okuduğunuz için çok teşekkürler, haftaya görüşmek üzere…

[1] https://m.bianet.org/bianet/toplumsal-cinsiyet/107021-tulay-german-la-soylesi-68-kadinlari-uyandirdi

Erkin Can Seyhan

Gazeteci, müzik aşığı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir