45'likler

Beş 45’lik: 60’lar | Bölüm #2

An itibariyle okumaya başladığınız yazıyı, ayın 17’sini 18’ine bağlayan gecede yazıyorum. 17–18 Eylül demek Şişli Plak Festivali demek. Evet influencer gibi girdim ama ben burada etkileyen değil etkilenen rolündeyim. Gündüz Murat Beşer moderatörlüğünde Taner Öngür ve Tarkan Gözübüyük’ün ardından Murat Meriç’in moderatörlüğünde Murat Ertel söyleşisini dinleme şansı elde ettiğimiz etkinlik, benim için altın değerinde iki saat sundu. Zira belki de en sevdiğim beş yerli grubun üçünü bir buluşturan ve en büyük idollerim arasında yer alan iki müzik yazarını dinleme şansı sunan iki söyleşi üst üste gerçekleşmişti. Söyleşilerin ardından mezat ve imza seansları sırasında halledebileceğimi öngördüğüm işlerim ve İstanbul trafiği, akşamki konserlere yetişmemi mümkün kılmayınca eve buruk döndüm. Yarın bütün enerjimi plak festivaline vereceğime dair kendime söz vererek bu geceki burukluğumu 45’liklerden bahsederek dindirmeye karar verdim. Bugün özellikle Murat Ertel’in plaklarını gösterdiği ve kıymetli anekdotlarla anlatımını zenginleştirdiği anlarda sahneye hayranlıkla bakakaldım. Plakların, müzik dinleme eylemini sunan bir araçtan çok daha fazlası olduğunu ve müzikseverlerle müzik arasındaki ilişkiyi derinleştiren anlamlar taşıdığını bir kez daha idrak etmiş bulunduk. Bu yazıyı eğer 18 Eylül’ün sabah saatlerinde okuyorsanız birkaç saat sonra Bomonti Organik Pazarı’na gelip müzik insanları ile keyifli bir pazar günü geçirebileceğinizi tekrar hatırlatarak 60’ların ikinci beş 45’liğini konuşmaya başlayalım.

Cem Karaca & Apaşlar — İstanbul’u Dinliyorum / Oy Bana Bana (1968)

60’ların ikinci yarısı, çok şık 45’liklerin hayat bulduğu bir dönem. Cem Karaca’nın erken dönemini ifade eden bu süreçteki her 45’liği çok değerli ama dün Rainbow45’e uğrayıp Loft Caz Gazetesi aldığım sırada Oy Bana Bana çalıyordu ve çok iyi hissettirdi. Oy Bana Bana’nın B yüzünde yer aldığı plağın A yüzünde ise açılışı canımız memleketimiz İstanbul yapıyor. Şehrin seslerinin arasından yükselerek dinleyiciyle buluşan İstanbul’u Dinliyorum parçası, Orhan Veli Kanık’ın meşhur şiirinin çeşitli bestelerinden biri. Cem Karaca’nın şiir besteleme, düzenleme ve yorumlama konusunda nasıl bir efsane olduğundan her fırsatta bahsettiğimiz aşikar. Cem Karaca’nın yorumunda, özellikle erken döneminde çok fazla rastladığımız şekilde sakin bir girişin ardından her geçen saniye daha gürleşen, adeta kıyıya doğru ilerlerken güçlene güçlene gelen dalgalar gibi zirve yapan bir anlatım vaar. Bu şarkıda da inişli çıkışlı ama sürekli yükselen bir ivmeyle ilerleyen ve niyahetinde büyük bir coşkuyla final yapan bir Cem Karaca vokali duyuyoruz. Cem Karaca ve Apaşlar ile birlikte bu albümde emeği olan Ferdy Kleine Orkestrası’nın etkisi, şarkıyı romantik bir şahesere dönüştürüyor. Ferdy Kleine Orkestrası, Cem Karaca’nın daha önce anlattığımız derleme albümünde de yeri olan ve orada da fark yaratan bir ekip.

B yüzündeki Oy Bana Bana ise kıymetli ozanımız Aşık Mahzuni Şerif’in Cahil Sürüsü türküsünün farklı bir yorumu. Mahzuni Şerif’in yorumuyla Şu Kanlı Zalimin Ettiği İşler türküsünü de andıran Cahil Sürüsü’nün Cem Karaca tarafından Oy Bana Bana olarak yeniden yorumlanmasında ise melodik olarak küçük farklılıklar gözlemleniyor. Ayrıca ritim ve tempo olarak da farklı bir eser dinliyoruz. Ferdy Kleine Orkestrası’nın ağırlığı bazı bölümlerde yine ortaya çıksa da bu parçada Cem Karaca’nın güçlü yönleri olan Anadolu’dan beslenme arzusunu ve sergilenen protest duruşu görebiliyoruz. Nakaratlar ve bir sonraki verse arasında köprü görevi gören kısa geçişler ise şarkının epikliğine epiklik katıyor. Cem Karaca yine kendi eseri olmayan bir şarkıyı bile kendisiyle özdeşleştirmeyi başarıyor kısacası. Zaten onu Cem Karaca yapan şey de bu değil mi?

Dario Moreno — Hatıralar Hayal Oldu / Olam Boyun Kurbanı (1968)

İtalya Yahudisi kökenli olup 1921 yılında Aydın’da doğan ve Türkiye’nin önemli değerlerinden Dario Moreno, herkesin aklına İzmir aşkının yanı sıra Her Akşam Votka Rakı ve Şarap ile Deniz ve Mehtap gibi şarkılarla yerleşmiş durumda. Ancak kendisinin 45’liklerini merak edip baktığımda Moreno’yu kaybettiğimiz yıl olan 1968’de yayınlanan Hatıralar Hayal Oldu / Olam Boyun Kurbanı 45’liğini çok beğendiğimi ifade etmeliyim. Plağın A yüzündeki Hatıralar Hayal Oldu, aslında bir bakıma Cem Karaca’nın Ferdy Kleine Orkestrası ile yaptığı müzikleri de andırıyor. Tabii ki Moreno’nun tavrı çok daha romantik. Hatta bu anlamda da Timur Selçuk’un İspanyol Meyhanesi albümünü andıran bir parça dinliyoruz. Şarkının hüzünlü akışının finalinde “…bitecek hayat, elveda” sözüyle gerçekleşen final, sanatçıyı aynı yıl kaybetmiş olmamızın da etkisiyle geriye dönüp baktığımızda son derece dramatik. İzmir’de okuyan öğrencilerin en sevdiği sokaklardan biri kendisinin ismini taşıyordu. Bu anlamda da İzmir ile ilişkileri güçlü olan, orada tamamlanmamış bir öğrencilik hikayesi olan benim için de Moreno’nun yeri özel.

Bir önceki paragrafın son cümleleri bu başlığın finaline yaraşırdı ama önce A yüzünü, sonra B yüzünü konuşmayı şiar edindiğim için şimdi albümün neşeli parçası Olam Boyun Kurbanı’yı ele alıyoruz. Bazı parçalar 60’lar ve 70’lerde, özellikle de farklı müzik türlerine yayılacak şekilde çok farklı isimler tarafından ele alınıyor. Olam Boyun Kurbanı da bunlardan biri. Tülay German ve Metin Alatlı’dan da dinlemeyi çok sevdiğim parça, Dario Moreno’nun bu 45’liğinde döneme dair en canlı hatıralardan birine dönüşmüş. Dinlediğimiz vokal performansı bize o kadar özgür ve eğlenceli bir müzik ortamı hissettiriyor ki Moreno’nun aslında çok güçlü bir vokal performansı sergilediğiniz görmezden gelmek gibi bir gaflete düşmemiz muhtemel hale gelebiliyor. Dario Moreno’nun sesinde samimiyet, neşe ve coşku buluşurken bütün bunları çok doğaçlama bir şekilde yapıyormuş gibi bir hava var. Tabii Michel Colombier yönetimindeki orkestranın da hakkını teslim etmekte yarar var. Olam Boyun Kurbanı, Dario Moreno ve Michel Colombier Orkestrası’nın yorumuyla adeta bir karnavala dönüşürken geleneksel türkülerden biri olarak evrensel standartlarda bir kıvama geliyor. Ufak bir dipnotla kapatmak gerekirse; bu parçanın müziği aynı zamanda Hoş Gelişler Ola Mustafa Kemal Paşa’nın müziğidir. Memleketimizin geleneksel müzikleri arasında böyle etkileşimler olması hep hoşuma gitmiştir. Bugünkü 45’liklerde de sürekli böyle temaslarla karşılaşıyoruz.

Fikret Kızılok — Uzun İnce Bir Yoldayım / Benim Aşkım Beni Geçti (1969)

Benim en sevdiğim 45’likleri esasen 70’lerin başlarında yayınlanmış olan Kızılok’un 60’lardaki eserlerine de değinmeden olmaz. Aşık Veysel’e karşı beslediği büyük hayranlık ve saygı, hatta son yıllarında Veysel ile yaşadığı dostluk hepimizin malumu olan büyük kent ozanı Fikret Kızılok’un bu yönü erken dönemine de ciddi biçimde yansıyor. Plağın A yüzü, Aşık Veysel’in kuşkusuz en meşhur eseri olan Uzun İnce Bir Yoldayım’ı taşıyor. İlk dinleyişte yüzlerce farklı yorumu olan türkünün standart bir yorumu olarak görülebilen parça, Kızılok ve Veysel arasındaki dostluğu göz önünde bulundurunca özel bir anlam taşıyor. Fikret Kızılok’un daha sonra yayınlanacak olan ve yine Aşık Veysel eseri olan Yağmur Olsam parçası gibi naif arpejler üzerine kurulu olan Uzun İnce Bir Yoldayım, Fikret Kızılok’un erken dönemlerini temsil etmesi ve Aşık Veysel ile kurduğu ilişkinin hatırasını taşıması bakımından özel bir yere sahip. Fikret Kızılok’u bugün Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük kent ozanlarından biri olarak görüyorsak burada Aşık Veysel’in etkisini görmezden gelmek mümkün değil.

Plağın B yüzündeki Benim Aşkım Beni Geçti ise ilginç bir niteliğe sahip. Parçanın girişindeki verse ve nakaratlar Erzurum yöresine ait, Seyfettin Sığmaz’ın derlediği Pınar Başından Bulanır türküsüne ait. Ancak ikinci ve üçüncü verse, Fikret Kızılok’un yazdığı sözlerle ilerliyor:

“Hiç inceye inmedin mi

Dert nedir hiç bilmedin mi

Fikre gönül vermedin mi

Benim aşkım beni geçti

Damla damla gönül deşti

Ben değil, o yolum seçti”

Sanıyorum bundan dolayı ki şarkının söz ve müziğinin kime ait olduğu ile bilgiler, en azından internet üzerine epey muğlak bir şekilde ifade ediliyor. Esasen benim hep eğlenceli yorumlarını dinlediğim bu türkü, Fikret Kızılok’un yorumu ile daha hüzünlü tonlara kavuşuyor. Ancak, bu ilginç denklem bile 45’liği Fikret Kızılok’un külliyatında özel bir yere konumlandırıyor. Fikret Kızılok’un erken döneminde halk türkülerinin büyük bir ağırlığı olduğu gerçeğini ortaya koyan eserlerden biri olan 45’lik, öyle zannediyorum ki dijital platformlarda da yer almamasından ötürü günümüzde nispeten daha az biliniyor fakat görüyoruz ki Fikret Kızılok’un diskografisinde derinliklere inince keşfedilecek güzellikler var.

Nesrin Sipahi & Kontrastlar — Doldurun Kadehleri / Reyhan (Azeri Türkü) (1969)

Açıkça itiraf etmeliyim ki Nesrin Sipahi’nin, en azından kısa vadede, bu sitede yer alacağını hiç düşünmüyordum. Bunun sebebi, Nesrin Sipahi’nin çok önemli bir ses olmasına rağmen benim şimdiye kadar kendisinin müziğine gerekli ihtimamı göstermemiş olmamla ilgiliydi. Ancak, dünkü söyleşide Taner Öngür’ün saykedelik müzik konusundaki yorumları arasında dikkatimi çeken bir örnek vardı. Taner Öngür, saykedelik müzik tanımlamasının Türkiye’deki plaklar üzerinde çok yanlış biçimde ele alındığını savunduğu sırada Nesrin Sipahi örneğini verdi. “Nesrin Sipahi’nin şarkılarında saykedelik tınılar varsa bile bu Nesrin Sipahi’nin değil onunla birlikte çalışan isimsiz kahramanların ortaya koyduğu bir yorum” minvalinde bir yorum yapan Taner Öngür, bende bir merak uyandırdı ve eve gelirken B yüzündeki Reyhan türküsünü severek dinlediğim bu 45’liği dinledim. Aslında saykedelik yönü de ağır basan bir plak değil. Hatta belki de saykedelik olarak değerlendirebileceğimiz çok az şey içeren bu şarkılardaki altyapılar, özellikle klavye motifleri özelinde çok hoşuma gittiği için bu plağı Kontrastlar’ın hakkını net bir şekilde ortaya koyacak şekilde yazmaya karar verdim.

Plağın A yüzündeki Doldurun Kadehleri ve B yüzündeki Reyhan’ın düzenlemeleri birbirine benziyor. Ritim olarak neredeyse aynı oldukları hissediliyor. Yavuz Özüstün’ün aranjörlüğünde kaydedilen bu parçalarda Kontrastlar grubunun emeğine vurgu yapmamız gerekiyor. Grubun hakkında çok fazla şey bulmak mümkün değil ama Discogs’a göre Nesrin Sipahi ile çalışan ekip; Zafer Dilek, Uğur Dikmen ve İzzet Bici’den oluşuyor. Uğur Dikmen’in tuşlularda nasıl bir efsane olacağı daha 60’ların sonunda belliymiş. Sonraki yıllarda kendisini farklı gruplarda da dinliyoruz. Cem Karaca & Dervişan ekolünde yine Taner Öngür’ün de yer aldığı ekiple Yoksulluk Kader Olamaz albümüne katkı sağlayan Dikmen, 1987’den sonra Türkiye’ye dönen Cem Karaca ile Nerede Kalmıştık ve Bindik Bir Alamete albümlerinde yer alıyor. Taner Öngür’den bahsetmişken usta bas gitaristin de Okan Dinçer ve Kontrastları döneminde Kontrastlar ekibine dahil olduğunu belirtelim. Bu ekibin Erkut Taçkın ile bir Mühür Gözlüm performansı vardır ki dinlemezseniz çok şey kaçırırsınız. Ben bu parçayı 2001 tarihli Hava Narghile derlemesinde keşfetmiştim. Taner Ağabey sağ olsun, gecenin bir vakti bu dönemi araştırmaya çalışırken çok kıymetli bilgilere uğraştım. Reyhan ise 2000’lerde dinlediğimiz pop yorumları ile benim için hiçbir şey ifade etmezken bu versiyonu ile tanıştığımdan beri çok sevdiğim şarkılardan biri. Bu başlığı bu ayrıntıyla kapatmış olayım.

Başar Tamer — Niksar’ın Fidanları / Gidiyom Gidemiyom (1969)

Şu an ikinci 45’lik yazısı ve onuncu plağa sıra geldi ama sanırım en ilginç 45’liğe geldik. Zonguldak’ın bilinen ailelerinden birinin çocuğu olarak 1938’de dünyaya gelen ve 80’li yıllarda kalp krizi sonucu aramızdan ayrılan[1] sanatçı ile tek bağım bu 45’lik diyebilirim. Bunun sebebi de 45’likte yer alan iki türküyü de sevmeme dayanıyor. Dijital platformlarda, 53 yıllık bir geçmişi olmasına rağmen şaşırtıcı bir biçimde tertemiz kayıtlarla dinlenebilen 45’likteki Niksarın Fidanları’nın YouTube’da ‘çıtırtılı’ bir versiyonu da mevcut. Dijital platformlardaki parçalar ve YouTube’daki bu versiyon ile tempo ve ton farkı da hissediliyor tabii. Buna benzer bir durum Barış Manço’nun Binboğanın Kızı şarkısında da mevcut. Parçanın bu anlamda iki farklı versiyonu ile karşılaşmanız muhtemel. Plağın A yüzündeki Niksarın Fidanları, kaynak kişisi Hüseyin Arsal olup Muzaffer Sarısözen’in derlediği meşhur Tokat türküsünün kaliteli bir yorumu. Bas gitarda Zafer Dilek’in yer aldığı albümde Faruk Akel — Oğuz Orkestrası’nın katkısı söz konusu. Şarkının ortasındaki uzun havadan hemen evvel duyduğumuz kısa solo ise son derece tatlı. Parçadaki modülasyonlar ise türküye hareket ve renk katıyor.

B yüzündeki Gidiyom Gidemiyom ise belki de birçoğumuzun, en azından benim, Keloğlan karakteri ile keşfettiği, Zonguldak Çaycuma türküsünün güzel bir yorumu. Türkünün TRT repertuarına göre kaynak kişisi Hüseyin Çakır, derleyeni ise birçok halk müziği eserinde olduğu gibi Muzaffer Sarısözen. Başar Tamer’in halk müziğine yatkın sesi ile yorumladığı türkü, taşıdığı eğlenceli ve hareketli ruh haliyle plağın A yüzündeki Niksarın Fidanları’nı tamamlar nitelikte. Albümdeki iki parça hissiyat ve tarz olarak birbirini tamamlayan türde. Bu 45’lik bu anlamda bir bütünlük taşıyor. Gidiyom Gidemiyom’u ön plana çıkaran detay ise harika solosu.

Kapanış

Festivalin ikinci gününde Bomonti’de olmadan önce uyumaya hazırlanırken yazdığım bu kapanış cümlelerinde, bütün gün düşündüğüm sorunun kendimce yanıtını paylaşacağım. 45’lik plakların bana neden hep karizmatik geldiğinin şimdiye kadarki en tutarlı cevabını buldum. Genellikle iki parçadan oluşan 45’liklerde söz konusu iki parça adeta sırt sırta veriyor ve birbiriyle özdeşleşiyor. Bugün Barış Manço’nun Binboğanın Kızı örneğini verdiğimde aklıma aynı anda Ay Osman da geliyor. Ya da Arif Sağ ve Zafer Dilek’ten Dımbıllı’yı dinleyince kulaklarım Hüdayda’yı arıyor. Bazı şeyleri birebir eşleştirmek çok kolay. 33’lükleri çok sevsek de onlar, bu bağlamda etkili örnekler olmak için fazlasıyla kalabalık plaklar. Bir de plakların doğrudan müzik dinleme işlevlerine ihtiyaç duyulan o yılları düşünmek lazım. Bir 45’liği döndürüp döndürüp dinledikçe o iki parça arasındaki bağ muhtemelen daha da kuvvetleniyordu. Bu beni heyecanlandırıyor. Demem o ki yazıyı okuyup heyecanımı paylaştığınız için çok teşekkür ederim!

Bu Albümün Nesi Güzel’den bu haftalık bu kadar. Eğer beğendiyseniz Medium hesabımızı takip etmenin yanı sıra podcastimizi takip etmek için Spotify, bültenimize abone olmak için Revue, sosyal medya hesaplarımızı takip etmek için ise Twitter ve Instagram hesaplarımızı da takibe alabilirsiniz. Paylaştığımız çalma listelerine ulaşabileceğiniz Spotify profiline de buradan ulaşabilirsiniz. Yazımızı okuduğunuz için çok teşekkürler, haftaya görüşmek üzere…

Dipnotlar

[1] https://www.zhaber.com.tr/nostalji/zonguldak-kentinin-unutulan-bir-degeri-basar-tamer-h25919.html

Erkin Can Seyhan

Gazeteci, müzik aşığı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir