Özkan Uğur’un ardından: Özlemek gerek, anmak gerek
Her yazıya başlarken ilk cümleyi kurmak çok zordur ama söz konusu Özkan Uğur’u kaybetmemizin ardından yazılacak bir yazı olunca her şey daha da zorlaşıyor. Daha ikinci cümlede şunu açıkça belirtmeliyim ki MFÖ’yü çok sevdiğim ve Mazhar Alanson, Fuat Güner, Özkan Uğur üçlüsüne çok büyük saygı duyduğum halde kendimi hiçbir zaman sıkı bir MFÖ fanı olarak tanımlamadım. MFÖ’yü delicesine seven sıkı hayran kitlesi arasında değilim ama bu üç efsane insanı neredeyse bütün eserleriyle çocukluğundan beri hayatına dahil eden; onları alışılmış bir sevgi ile karşılayan milyonlarca insandan biriyim.
Bir müzik grubunu veya sanatçıyı bahsettiğim türde bir duygu ile içselleştirmenin en zor tarafı, onların varlığının ne büyük şans olduğunu ve onlarsız zamanların ne büyük boşluk olduğunu tam da onları kaybettiğimiz anda idrak etmemiz. Özkan Uğur’un hayatını kaybettiğinde, hayatımda ilk defa günübirlik gittiğim Ankara’da, en neşeli seyahat deneyimlerimden birinin ortasındaydım. Haberi alır almaz yüzüm düştü, içime bir boşluk duygusu geldi. O günün o dakikasından sonrası hep bir buruklukla geçti. Bu boşluk hissi ve burukluk duygusu, aynı memlekette yaşamlarımızın kesişmiş olduğu ünlü bir sanatçının kaybından ziyade her zaman evimde, mahallemde, semtimde görebileceğim ve onu ne kadar sevdiğimi bütün bunlardan mahrum kaldığım ana kadar hissedemeyeceğim birini kaybetmemin duygusu gibiydi. Denizin masmaviliğini göremediğimizi, artık göremeyeceğimiz anda geceler boyu uykusuz kalıp düşündükçe idrak edeceğimizi hissettik.
Özkan Uğur’u hayatımızın doğrudan bir parçası yapan şey, aynı dönemlerde hem müzisyen hem de oyuncu olarak çok sayıda eser vermesinden ziyade bütün bunları ortaya koyarken sesiyle, yüzüyle, gülüşüyle ve enerjisiyle hepimizi kendine hayran bırakması tabii ki. Özkan Uğur ile ilgili daha önce Ele Güne Karşı Yapayalnız albümünü anlattığım yazıda şu cümleleri kullanmıştım:
“Tabii o yaşlarda duygu yüklü şarkılardan ziyade eğlenceli şarkıların bize doğal olarak daha çok hitap ettiğini ve MFÖ’yü zihnimde adeta bir Kemal Sunal ya da Şener Şen gibi kodladığımızı hatırlıyorum. Özellikle Özkan Uğur’u gördüğümüz anda yüzümüze gülümseme geliyordu; gerçi hâlâ da değişen bir şey yok. Zaman ilerledikçe, müziğe bakış açımız genişledikçe Özkan Uğur’un enerjisi ve müzisyenliğinin yanı sıra Mazhar Alanson’un harika söz yazarlığı ve Fuat Güner’in, grubun beyni olarak nitelendirilmesini sağlayan müzik aklına da aşina olup MFÖ müziğine karşı duyduğumuz saygıyı pekiştirdik.”
Evet, Özkan Uğur o muhteşem enerjisi ve yalnızca gülen değil güldüren, içimizi ısıtan yüzüyle MFÖ’nün Ö’sü olarak kalmayıp hem İkinci Bahar’ın Şecaattin’i hem G.O.R.A.’nın Garavel’i hem de Cennet Mahallesi’nin Beter Ali’si olarak bütün çocukluğumuzda yanımızda olan bir yüz oldu.
Özkan Uğur’u televizyonun, müziğin ve sinemanın en popüler işlerinin yanı sıra kendi niş zevklerimizi aradığımız yolculuklarda da sıklıkla gördük. Bu onunla yakınlaşmamız için büyük bir bağ kurdu. Ferhan Şensoy’un bizlere mirası olan Ses Tiyatrosu’na yıllarca giden insanlar, fuayede çalınan müzikleri dinlerken ilk olarak Şahları da Vururlar’ın şaheserlerini; Ferhan Şensoy, Özkan Uğur ve Fuat Güner’in sesinden dinlediler. Ben de onlardan biriydim. Müziklerin en can alıcı, en coşkulu yerinde Özkan Uğur’un tiz sesinin verdiği duygunun büyüsüne kapılmak muhteşem bir deneyimdi. Zaten Ferhangi Şeyler’e ne zaman gitsem, hiçbir yerde bulamadığımız o güzelim Şahları da Vururlar müziklerini doya doya dinlemek için erkenden giderdim. Özkan Uğur, hayatımızın bir parçası gibi orada da yanımızdaydı.

Özkan Uğur yalnızca yolumuzun sıklıkla kesiştiği bir sanatçı değil; aynı zamanda yolumuzu güzel insanlarla kesiştiren bir ortak değerdi. Örneğin, sonradan çok karikatürize olmuşsa da döneminin eğlenceli dizisi Cennet Mahallesi’ndeki Beter Ali karakteri ile çocukluğumuzda yüzümüzü güldüren Özkan Uğur, dizide bir sahnede söylediği Sıpa şarkısı ile İstanbul saykedeliğin o zamanlar tanımadığım ama şimdilerde hayatımda büyük yeri olan efsanesi BaBa ZuLa’yı anaakım bir televizyon dizisinde bizlerle tanıştırması ile beni kendisine ayrıca hayran bırakmıştı. BaBa ZuLa, bugün hayatımdaki en kıymetli müzik gruplarından biri ve ben bu efsane grubu da ilk iki dinleyişimi, haberim olmadan Özkan Uğur’a ve Pardon filminden dolayı Ferhan Şensoy ve Mert Baykal’a borçluymuşum.
Hayatın güzel akışının güzel tesadüfleri, aradan yıllar geçtikte ve tesadüflerden ziyade çabaların açtığı yollardan yürününce ortaya çıkıyor ve gözlerimizi dolduruyor. İşte Özkan Uğur, hem tesadüfen girdiğimiz yolların hem de gözümüzü karartarak derin arzularla girdiğimiz yolların aydınlatıcısı; güleç ve bilge ustası olarak hayatımızda yer etti. Özkan Uğur’u gördüğümüz hiçbir yerde yabancılık çekmedik. Yolda görsek bizden önce onun bizi tanıyabileceğini hayal ettik. Ona baktığımızda Mazhar Alanson’u, Fuat Güner’i, Barış Manço’yu, Ferhan Şensoy’u, Rasim Öztekin’i, Şener Şen’i, Türkan Şoray’ı, Uğur Yücel’i, Müjdat Gezen’i, Cem Yılmaz’ı gördük. Bundan sonra da yolunun kesiştiği ve birlikte hayatımızı güzelleştirdiği insanlara baktığımızda bir parça da Özkan Uğur’u göreceğiz. Büyük ustaya karşı öyle büyük bir sevgi vardı ki şu yorgun, mutsuz, kutuplaşmış memlekette belki de uzun zaman sonra herkesin bir insanı benzer duygularla uğurladığını görüyoruz. Hepimizin yüzünde Özkan Uğur’a borçlu olduğumuz birer tebessüm kaldı. Biz de onu, ondan bize kalan duygularla anacağız. Onu; baktığımız, gördüğümüz ve duyduğumuz birçok yerde hissedeceğimiz halde çok özleyeceğiz.
Uzun lafın kısası, Özkan Uğur’u anmaya kelimeler yetmez. Ne desek boş. Bu yüzden içimi dökmeme yardımcı olan bu yazıyı da fazla uzatmıyorum. Son olarak; yaşamı eksiksiz ve korkusuz bir deneyim olarak, yaşam olarak sürdürmeyi gerektiren birtakım duygular ve eylemler, Özkan Uğur’un konuk olduğu ve yine BaBa ZuLa ile düet olarak icra ettiği bir şarkıda buluşmuştu. Bu yazının son sözleri onlar olsun:
“Söylemek gerek
Dinlemek gerek
Hem dinlemek hem söylemek
Konuşmak gerek
Dokunmak gerek
Öpüşmek gerek
Hem öpüşmek hem dokunmak
Sevişmek gerek
Gelmek gerek
Gitmek gerek
Hem gitmek hem gelmek
Görüşmek gerek
Atlamak gerek
Sıçramak gerek
Hem sıçramak hem atlamak
Oynamak gerek
Doğmak gerek
Doğmak gerek
Ölmek gerek
Ölmek gerek
Hem ölmek hem doğmak
Yaşamak gerek
Hem ölmek hem doğmak
Yaşamak gerek”