AlbümlerKült Albümler

İlhan İrem l Bezgin (1981)

Türk pop müziği efsanesi İlhan İrem’in 1981 yılında Türkiye ve Almanya’da yayımlanan 33’lüğü Bezgin, memleket müziğimizin unutulmaz albümlerinden. Uzun zaman sonra yeniden ana gündemimize aldığımız kült albümlerde bu hafta Bezgin’i konuşuyoruz

“Dünyaya bir kez çocukken bakarız. Gerisi hatıradır.”

Birkaç ay önce kaybettiğimiz Amerikalı yazar Louise Glück, 2020’de Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldığında bu cümleyle zihnime kazınmıştı. Kendi çocukluğumu düşündüm defalarca. Uslu diye tabir edildiğimi hatırlarım, ama içten içe çok inatçı, neşeli ve özgür bir çocuktum. Şanslıydım. Kendimi bildim bileli dinlemeyi çok sevdiğim İlhan İrem gibi. Bir röportajında “Olağanüstü bir düş, sonsuz bir özgürlük” diyerek tanımlamıştı çocukluğunu. Ve sanıyorum o zamanlar baktığı dünyanın peşinde yaşadı ömrü boyunca. Olağanüstü bir düş gibi…

Formatı ve içeriği konusunda gelgitler yaşadığım bu yazı nihai bir kararla bir albüm yazısı olacak. Fakat öncesinde 90’lar çocuğu olarak anne babam gibi 70’lerde gençliğini yaşayan birçok insanın sevincine, heyecanına ya da aşk acısına eşlik eden İlhan İrem’den ve onu kendine özgü kılan her şeyden biraz bahsetmek istiyorum. Henüz 14 yaşındayken okul orkestrasına solist olarak seçildiğinde aklından neler geçiyordu bilinmez, ama sanırım yaklaşık 55 yıl sonra şarkılarının ilk günkü hislerle dinleniyor olması müziğe, aşka ve inandıklarına adanmış bir hayatın boşa gitmediğinin kanıtı.

Üyesi olduğu Meltemler adlı grubun o zamanlar düzenlenen liselerarası müzik yarışmasında Marmara bölgesi birincisi olmasının ardından müziğe olan tutkusu artarak ve iyi ki devam etmiş olacak ki aynı kadro ile sürdürdüğü yolculuğu İlhan İrem’i 1973 yılındaki ilk 45’liği Birleşsin Bütün Eller’e götürüyor. Beklediği çıkış kendi eserlerinden oluşan bu plak ile olmasa da 1974’te ikinci 45’liği Yazık Oldu Yarınlara bir sene öncesini telafi ederek tüm gözleri 70’lerin müstakbel “romantik prensine” çeviriyor. Arkasına aldığı rüzgarla 1975’te çıkardığı üçüncü 45’lik Anlasana sayesinde de İlhan İrem artık tüm Türkiye’de tanınan bir müzisyen.

Sonraki albümlerde yolu senfonik rock ile buluşacak ancak biz 70’lerin romantizmi ve hüznünün varlığını ilk plaklarında buram buram hissediyoruz. Sözlerini kendi yazdığı, aranjmanını kendi yaptığı bu liste başı plakların sayısı 10’u bulduğunda takvimde tarihler İlhan İrem’in askerliğe gidişini gösteriyor ve döndüğünde dinleyicisi alışık olduğu sanatçıdan farklı biriyle karşılaşıyor. Bu kendi gözünde de dinleyicinin gözünde de kötü bir değişimden oldukça uzak. Aksine, onu bugün İlhan İrem yapan ne varsa askerde olduğu süreçte, özellikle 12 Eylül darbesi süresince, ülkede olup bitenlere kayıtsız kalamayışı ile şekilleniyor. Verdiği bir demeçte söylediği “Sanatçı sonuna kadar muhaliftir. Güce tapmak sanatla bağdaşmayan bir kişilik bozukluğudur.” cümlesinden de anlayacağımız üzere yeni bir devrin kapıları aralanırken bunu yapan askerden dönüşünde çıkardığı Bezgin albümü oluyor. Benim de yazının sonlarına doğru özel olarak değineceğim bu albüm, aynı zamanda yaratıcısı için de kendi yolunda bir milat taşı.

Bi’ İlhan İrem vardı, n’oldu ona?

“Çok şey oldu!” diye yanıtlansa garipsenmeyecek bir Umut Sarıkaya karikatürü bu. Çünkü o yıllarda varlığını iyiden iyide hissetmeye başladığı, insanı insana duyarsızlaştıran ve karşıtı olduğu bu siyasal iklimin etkisiyle kendi deyimiyle uzun süren bir inzivaya çekiliyor İlhan İrem. Buna tepki göstermek diyenler de oluyor, kendini bulmak için dış dünyadan kopmak diyen de. Kendi deyimiyle de metafiziğin başladığı bu dönem, İrem’i ülkede arabeskleşmeye doğru meyleden popüler kültürden uzaklaştırarak politik ve sorgulayıcı bir tavır içine sürüklüyor ve karakteriyle birlikte yaptığı müzik de değişime uğruyor. O güne kadar romantik aşk şarkıları ile tanınan sanatçı, artık başka bir evrenin misafiri. Arka fonda Pink Floyd, Yes, Jethro Tull gibi efsanevi isimlerin çaldığını söylediği 7 yıllık inzivasında tohumlarını attığı senfonik rock büyüyüp 150 dakikalık bir üçlemeye dönüşüyor ve Pencere (1983), Köprü (1985) ve Ve Ötesi (1987) olarak üç ayrı albüm hâlinde sırayla yayınlanıyor. Melih Kibar’ın elinin değdiği Pencere albümü bütün zamanların en iyi albümlerden olarak kabul edilirken Altın Plak’ı da beraberinde getirmesi sürpriz değil elbette. Youtube’a bir bütün olarak birkaç ay önce yüklenen, yüksek müzikalitesi ile adeta bir şölene ev sahibi bu albümde şarkı sözlerinden enstrümanlara kadar her ayrıntının sizi o güne kadar bildiğiniz İlhan İrem’den farklı birine ve onun da istediği gibi farklı bir evrene götüreceğine eminim, denemek isterseniz önden buyursunlar.

Kerameti kendinden menkul: Dünden Yarına…

İlhan İrem’i müzikal anlamda genel bir kapsamla anlatmaya çalışmak benim için sandığımdan daha zor, çünkü neredeyse her albüm başka bir dünya. Bir yandan yazdığı kitaplar ve resim sergileri gibi çok yönlü üretimleri devam ederken 88’de Anlasana, İşte Hayat, Yazık Oldu Yarınlara gibi birçoğumuzun ezbere bildiği şarkıların yer aldığı bir diğer kült albüm “Dünden Yarına” sahneye çıkıyor. Benim de sanıyorum en sevdiklerimin üst sıralarına koyduğum bu albümde İrem, kendini o zamanlar 25 yaşında olan Aykut Gürel’in ellerine teslim ediyor ve iki taraf da birbirini olabilecek en güzel şekilde besliyor. Bir yıl sonra Aykut Gürel’e Erkan Oğur ve Cengiz Teoman gibi isimlerin de eklendiği ve rock motiflerin ağırlıkta olduğu Uçun Kuşlar Uçun ise yasaklarla gelen bir albüm. Turgut Özal zamanında Humeyni’nin Salman Rüşdi için verdiği “katli vaciptir” fermanı üzerine yazdığı ve dönemin Kültür Bakanlığı tarafından kasete konulmasına izin verilmediği için albümün yayınlanmasının koşulu olarak listeden çıkartılan Blues For Molla, tam 19 sene sonra yasaklı şarkılar listesinden kaldırılarak Cumhuriyet’in 85. yılına armağan ediliyor. Şimdiye kıyasla gericiliğin bebek adımları sayabileceğimiz bu girişimin, daha sonra peşi sıra gelecek yasaklamalarla birlikte İlhan İrem’in hiç taviz vermediği aydınlıkçı duruşunu daha da keskin kıldığını söylemek sanıyorum pek de yanlış olmaz.

İşin 90’lar ve 2000’ler kısmından daha kısa bahsederek konuyu toparlamaya çalışacağım çünkü yolun devamında da sayısız albüm ve çalışma var. Aralarında en öne çıkanı, İlhan İrem’in kendisinin de “Müziğim artık tamamen şekillendi” dediği Koridor. Garo Mafyan aranjörlüğünde 94’te yayınladığı bu albümdeki geçişleri fark etmemek imkansız. İki Duvar Arasında’yı ilk dinlediğim zaman hafif bir şok yaşayıp tekrar tekrar başa sardığımı çok iyi hatırlıyorum mesela, hala en sevdiğim şarkılarından biridir. Birçok kişi için de Don Kişot ya da Merhaba Koridor gelmiş geçmiş en iyi şarkısı zirvesini kimseye kaptırmaz. Dolayısı ile hamuru sert bir rock sound ile şekillenen Koridor aslında hayli sürprizli bir albüm. 2000’lerde çıkagelecek olan ve bir nevi İrem’in yeni dönemi sayılan Cennet İlahileri’nin zemini bu albümde mi hazırlandı bilinmez ama hepimizin aşina olduğu o ışığın bu Koridor’un sonunda olma ihtimali de pek hafife alınacak gibi değil diye düşünüyor ve ney seslerini yanıma alarak bir sonraki kısma geçiyorum.

Işık ve sevgiyle 30 yıl

İlhan İrem’i tanımayan birilerine anlatmak istesek 30. sanat yılına özel 2004’te çıkardığı Işık ve Sevgiyle 30 Yıl iyi bir derleme albüm olabilirdi ancak onda da o kadar çok şarkı eksik kalıyor ki. Bu kadar katmanlı ve değişken bir müzikaliteye başka bir yerde rastlayabilir miyiz emin değilim. Öte yandan, bir önceki derlemelerinde birlikte çalıştığı isimlerin yanında Onno Tunç, Okay Temiz, Atilla Özdemiroğlu gibi sevdiğimiz müzisyenleri görüyoruz, İlhan İrem bizim kalbimizi daha nasıl fethetsin…

Yolculuğun bundan sonrası yine kendi isteğiyle popüler kültürün tozuna değmemek adına çekildiği inzivalar, verdiği nadir konserler, hiç bırakmadığı çalışmalar ve hayranlarıyla aralarında soyut olduğu söylenilen fakat aslında oldukça somut bir gönül, hatta “İrem bağı” ile sürüp gidiyor. Yazdığı son söze kadar onlarla olan bağına, şarkılarına ve inandıklarına hep sadık kalan İrem, 2022’de hayatını kaybettiğinde adeta bir devir de ne yazık ki kapanmış oluyor.

Bezgin’e Genel Bakış

İlhan İrem | Bezgin (1981, Türküola)

Yazının başlarında söylediğim gibi içeriğe uygun olarak bir albümden bahsetmek gerekecek ve ben bunu seçmekte müthiş zorlanmış olarak Bezgin’le yapmayı deneyeceğim. Sanıyorum Spotify’a şöyle ucundan bir göz attığımda en çok kalplediğim şarkı burada yer alıyor. Diğer albümlerde de muazzam eserler var fakat en’leri kovalamak ve yakalamak konusunda müthiş başarısız olduğum için kendimi bu amansız telaşa sürüklemiyor ve LP formatındaki Bezgin’in şarkı listesini şu şekilde sıralıyorum:

  1. Bezgin
  2. Yolgeçen Hanı
  3. Çöküntü
  4. Ölmüş İçimde Hasret
  5. Olanlar Olmuş
  6. Yemyeşil Bir Deniz Gözlerin
  7. Yorgun Argın
  8. Ne Diyorsun?
  9. Ben Değilim
  10. Saçlarında Sarmaşıklıklar

Albümün içerisinde yer alan şarkıları kadar beni Moris Maçoro’nun deklanşöründen çıkan kapak fotoğrafı ile vurduğunu da itiraf etmem gerekiyor. Söz ve müziklerin hepsi İrem’e ait iken orkestrasyonlarda Mehmet Duru’nun, vokallerde de Nisan Bener ve Nilgün Onatkut’un isimlerine denk geliyoruz. İstanbul Ses Kayıt Stüdyoları’nda seslendirilen bu albüm çıkar çıkmaz piyasanın (henüz İlhan İrem’in uzaklaşmak istediği türden olmayan) en iyilerinden biri oluyor. O güne kadarki müzikal çizgisinin dışına çıktığı görülüyor çünkü tamamı askerdeyken yaptığı şarkılardan oluşan ‘çağdaş alaturka’ diyebileceğimiz türde bir albüm olan Bezgin, doğu çalgılarının yoğunlukla kullanıldığı evrensel bir yolculuk gibi. Doğu – batı sentezi nedir, nasıl yapılır diye sorsalar muhtemelen parmaklarımız burayı işaret ederdi. 1995 yılında Express’e verdiği röportajda[1] kendi ifadeleriyle şöyle tanımlıyor Bezgin’i:

“Bir ‘master’dı. Bir renkti hayatımda ve orada hiç kalmadım, devam ettim. Yadsıdığım bir albüm değil. Tümüyle askerde yapılan şarkılardan oluşuyordu. Hasretler, karaltılar, ayrılıklar, hepsi bir bulamaç halinde yeni bir kapı açtılar benim müzik serüvenim içerisinde. Bütün şarkılar ‘bezgin’di. Benim şarkılarım genelde karanlık başlar, ama sonlara doğru ya da ortalarda bir yerlerde ya müzik olarak, ya söz olarak soyut ya da somut bir çözüm yolu açar.”

Hakikaten de özellikle albüme adını veren şarkının sözlerine baktığımızda askerliğin ve dönemin karanlığı üstümüze çöküyor sanki. Benim yalnızca bu albümde değil, tüm zamanlarında kalbimi çalan ise girişteki ve devamındaki nefis ud yorumuyla Olanlar Olmuş oluyor. Askerden döndüğünde doğup büyüdüğü ve artık betonlaştığını gördüğü Bursa’ya bakarak yazdığı bu şarkı İlhan İrem’i sevmeyenler için bile bir başyapıt sayılabilir çünkü hangimiz 8 dakika içinde bu kadar hem enstrüman hem duygu geçişine kayıtsız kalabilir, “psychedelic” kavramına bu kadar yakın yürürken aldığımız zevki görmezden gelebiliriz ki? Yazdıkça tekrar tekrar yükseliyorum adeta geçmişten bir uyarı gibi olan Olanlar Olmuş’a, o yüzden diğer iki favorimin Ben Değilim ve Yemyeşil Bir Deniz olduğunu özellikle belirterek bu albümü bayiinizden ısrarla istemenizi rica ediyor ve bu mevzuyu kapatmaya niyetleniyorum.

Kapanış

Son dönemeçte biraz daha kişisel davranarak belirteceğim ki yıllar önce söylediği her şeyin bugün geçerliliğini kat be kat artmış halde koruduğunu görmek beni İlhan İrem’i salt bir müzisyen olarak anma lüksünden alıkoyuyor. Sanatçının toplumdan kopuk olmadığı, olmayı reddettiği zamanların özlemi de olsa gerek, “bu güzel ülkenin aydınlık geleceğine dair umudumu yitirmedim” dediğinde bunun ne demek olduğunu hepimiz bir şekilde hissediyoruz. Çağlar içinde çağdışı bir dünyanın içinde sıkıştığımız koşullara ve her şeye rağmen yitirmediğimiz umuda bakınca bunu söylemekte bir beis görmüyorum; İlhan İrem tıpkı Huysuz Virjin gibi beni daha güzel bir ülkeye ve bataklığın ortasında kendi gibi olmanın erdemine inandıran insanlardan biriydi. Bize bıraktığı güzellikler için sonsuz teşekkürle, ve sevgiyle.


[1] https://birartibir.org/bir-devrim-yasadim/?fbclid=IwAR38HBYllq3CiUb74J96ZgQ-tXpVejae1ZnXrOl_A8WuDXtX3ugfvWg1La0